- 17:19 Üç gün trafiğe kapatılacak
- 17:13 Ünye Belediye Başkanı Hüseyin Tavlı, Gazilere Teşekkür Etti
- 17:09 İki partiye kapıları kapattı
- 16:58 Bir araçta uyuşturucu ve tüfek ele geçirildi
- 16:48 İstinat duvarına çarpan tırın sürücüsü yaralandı
- 16:45 Yapı Ruhsatlarında Büyük Düşüş
- 16:44 Silah kaçakçılığı operasyonunda 1 zanlı yakalandı
- 16:44 Türk çayı ihracatı 19,8 milyon doları aştı
- 16:41 MEB, aileler için "veli rehberlik" kitaplarını yayımladı
- 16:40 A Milli Erkek Basketbol Takımı, yarın Macaristan'ı konuk edecek
- 16:39 Refakatçi hemşirenin ölümüne ilişkin soruşturma tamamlandı
- 16:35 Teğmenlerin Disipline Sevkine İlişkin Açıklama
- 16:36 Fındık Kabuğundan Aktif Karbon Üretilecek
- 16:19 Bakan Yumaklı Ordu’ya Geliyor
- 16:04 Diyarbakır anneleri evlatlarının yolunu gözlüyor
Fındık Fiyatı
BAKAN ÖZER’DEN ÖĞRETMEN ATAMA MÜJDESİ
Bakan Özer, Ordu'da gerçekleştirilen yayında yaptığı değerlendirmelerde öncelikle son yirmi yılın tek seferdeki en yüksek öğretmen atamasını gerçekleştireceklerine işaret ederek, son yirmi yılda eğitimde okullaşma oranları artırılırken öğretmen başına düşen öğrenci sayısını OECD ortalamasına ulaştırmak için öğretmen atamalarının ihmal edilmediğini kaydetti.
Özer, şu anda 1,2 milyon öğretmenin sistem içinde bulunduğuna değinerek "Son atamalarla bu sayıyı da geçeceğiz. 2000'li yıllarda sistemde 500 bin öğretmenimiz vardı, yani yaklaşık 750 bin öğretmen, şu anda eğitim sistemi içindeki öğretmenlerin yüzde 75'i son yirmi yıl içinde eğitim sistemine kazandırıldı. Türkiye'de ilk kez öğrenci sayısı artmasına rağmen öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalamasına yakınlaştırıldı. Bunun için Sayın Cumhurbaşkanımıza minnettarız." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son yirmi yılda tek seferdeki en yüksek atama kadrosunu Millî Eğitim Bakanlığına tahsis ettiğini vurgulayan Bakan Özer, 8 Mayıs tarihi itibarıyla İstanbul'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın teşrifleriyle atamanın gerçekleştirileceğini söyledi.
Özer, sözlerine şöyle devam etti: Ondan önce de 3 bin 500 engelli öğretmen ataması ki o da son 20 yılın tek seferdeki en yüksek ataması oldu. Hatta orada Sayın Cumhurbaşkanımız bir de sürpriz yaptı. Başvuruyu yapıp atanamayan, geriye kalan tüm öğretmenlerin de atanması müjdesini verdi ve onların atamalarını da gerçekleştirdik. İnşallah, 8 Mayıs'ta da 45 bin öğretmen atamasını gerçekleştireceğiz. Burada mümkün olduğu kadar tüm branşlara, tüm alanlara yaklaşık 113 alanda öğretmen ataması gerçekleştiriyoruz ama önceliği sınıf öğretmenliğine verdik, en yüksek oran orada. Daha sonra 500 ve üzerinde öğrenci olan tüm okullarımıza en az bir rehber öğretmen görevlendirmek için ikinci sırayı rehber öğretmenlerimize verdik. Üçüncü sırayı okul öncesi eğitimi verdik çünkü okul öncesi eğitimimiz, şu anda öncelikli alanlarımızdan biri. Tabii, bir önceki atamada da 7 bin 503 okul öncesi öğretmen ataması gerçekleştirmiştik. Bununla ilk kez son bir yıl içinde 10 binin üzerinde okul öncesi öğretmen ataması gerçekleştirmiş olacağız. Yine ilköğretim, matematik, diğer alanlar, tüm alanlarda ciddi oranda öğretmen atamasını inşallah gerçekleştireceğiz. Sadece bununla kalmadı, yaklaşık 5 bin idari personel, mühendis, ilk kez diyetisyen, ilk kez hemşire, ilk kez avukat gibi diğer idari kadrolarla ilgili de çok ciddi bir alım yaptık. Bu 45 bin öğretmen atamasında ağırlığımızı deprem bölgesine kaydırıyoruz. Oradaki öğretmen ihtiyacının tamamını karşılamak üzere bu atamanın yüzde ellisinden daha fazlasını birinci sırada Hatay olmak üzere deprem bölgesine kaydırdık. İnşallah, atamalar hayırlı bir şekilde neticelenir ve öğretmenlerimiz, bir sonraki eğitim öğretim yılı itibarıyla onun başlangıcında da görev yapacakları okullarda görevlerine başlarlar.
Bakan Özer, ek atama olup olmayacağına ilişkin bir soru üzerine her yıl atama olduğunu belirterek "İnşallah, öğretmenlerimizin beklentisini karşılayacak şekilde yeni atamalarla atama bekleyen öğretmenlerimize müjde veririz." diye konuştu.
Yeni projelere ilişkin de bilgi veren Özer, öncelikle nereden nereye gelindiğini anlatmak gerektiğini söyledi. Ülkenin en değerli sermayesinin beşeri sermaye ve bu sermayeyi en verimli kullanmak için gerekli enstrümanın eğitim olduğunu belirten Özer, İkinci Dünya Savaşı sonrasında pek çok ülkenin, gençlerini eğitimle buluşturmak için çok ciddi yatırımlar yaptığını, Türkiye'de ise 2000'li yıllara gelindiğinde eğitim karnesinin çok kötü olduğunu söyledi.
Son 20 yılda yeni okullar, derslikler yapıldığını, katsayı uygulaması ve başörtüsü yasağının kaldırılması gibi demokratikleşme hamleleri gerçekleştirildiğini anlatan Bakan Özer, derslik sayısının 300 binlerden 857 bine çıktığını belirtti. Ders kitaplarının ilk kez ücretsiz dağıtılmaya başlandığına da dikkati çeken Bakan Özer, "Şu ana kadar yaklaşık 4 milyar kitap ücretsiz olarak öğrencilerimize dağıtıldı. Biz de bu eğitim öğretim yılı itibarıyla ilk kez, yaklaşık 190 milyon yardımcı kaynağı öğrencilerimize ücretsiz olarak dağıttık." dedi.
Yaklaşık 6 ay önce 1,5 milyon öğrenci ücretsiz yemek uygulamasından yararlanırken bugün 5 milyon öğrencinin ücretsiz olarak okullarda yemek yediğini dile getiren Bakan Özer, "Burslar verildi. Şartlı eğitim yardımlarıyla çocuğunu okula göndermek kaydıyla ailelere finansman desteği sağlandı. Tüm bu sosyal politikaların maliyeti 525 milyar lira." diye konuştu.
Eğitimin demokratikleştirilmesi ve sosyal politikaların meyvelerini verdiğine değinen Özer, şunları kaydetti: "2000'li yıllarda yüzde 11 olan 5 yaştaki okullaşma oranı şu anda yüzde 99,86. İlkokul yüzde 99,54oranında, ortaokul yüzde 99, 17oranında, lise yüzde 99,12. Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranı yüzde 99'un üzerine çıktı."
Yeni projelerin de ana odağında okullar arasındaki imkân farklılıklarını kaldırmak olduğunu, tüm okulları bulunduğu il, ilçe ve lokasyona bağlı olmadan aynı imkânlara sahip hâle getirmek için çalıştıklarını belirten Özer, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek ve öğretmenlerin niteliğinin artırmak için de her türlü desteği verdiklerini kaydetti.
Meslek liselerinde 200 milyonlardan 2 milyarlara yükselen bir üretim gelirine ulaşıldı
Mesleki eğitimde yaşanan gelişmelerle ilgili yöneltilen soruya yanıt veren Bakan Özer, 28 Şubat sürecinde meslek lisesi probleminin ortaya çıktığını dile getirerek imam hatip lisesi ve meslek lisesi mezunlarının yükseköğretime erişimiyle ilgili katsayı uygulamasının 1999'da yürürlüğe girdiğini anımsattı. Özer, "Son yirmi yılda mesleki eğitimle ilgili o yaşanan travmaların ana kaynağı 1999'daki katsayı uygulaması. Milyonlarca öğrencinin hayatını kararttılar. Aynı zamanda iş gücü piyasasını ihtiyaç duyduğu, ekonomik kalkınmayla ilgili ihtiyaç duyduğu insan kaynağına erişimini kısıtladılar. Yani bir taraftan iş gücü piyasası gelişmişliğini, kalkınma ve büyümesini sağlayamadı, diğer taraftan da sosyolojik olarak geleceğe umutsuz bir şekilde bakan bir neslin ortaya çıkmasına yol açtı." diye konuştu.
Özer, "Meslek liseleri iş gücü piyasasına insan kaynağı yetiştiriyor. İş gücü piyasasına kulağınızı kapatırsanız sizin istenilen nitelikte öğrenci yetiştirebilme imkânınız yok. Onun için biz, iş gücü piyasasının tüm temsilcilerini, sektörün en önde gelen temsilcilerini mesleki eğitimin tüm süreçlerine dâhil ettik. Birlikte müfredatı güncelledik, öğrencilerini işbaşı eğitimlerini stajlarını, beceri eğitimlerini birlikte planladık. Öğretmenlerimizin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini birlikte planladık ve istihdam öncelikli bir mesleki eğitim sistematiği kurguladık. 28 Şubat sürecinin en büyük yol açtığı sonuç, akademik olarak başarılı öğrencileri mesleki eğitimden kopartmaktı. Biz bunu yaptıktan sonra akademik olarak başarılı öğrencilerin mesleki eğitime yöneldiklerini gördük. İlk kez mesleki eğitim tarihinde, meslek liseleri yüzde birlik başarı diliminden öğrenci almaya başladı. ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesi, Teknopark İstanbul Mesleki Teknik Anadolu Lisesi... Bunun gibi çok örnek var. Eğitim çok kaliteli bir şekilde sektörle birlikte yürütülmeye başlandı. Döner sermaye kapsamındaki üretimi de eğitimin bir parçası kıldık." bilgisini paylaştı.
Özer, bu son süreçte ilk kez meslek liselerinin üretim kapasitelerini 10-15 kat artırdığını kaydederek 200 milyonlardan 2 milyarlara yükselen bir üretim gelirine ulaşıldığını vurguladı. Meslek liselerinin artık AR-GE, patent ve fikrî mülkiyetle ilgili güçlü çalışmalar yaptığını ifade eden Özer, buralarda üretilen ürünlerin yurt dışına ihraç edildiğini de yineledi.
Özer, mesleki eğitimle ilgili şu açıklamalarda bulundu: Döner sermaye kapsamındaki üretimin faydası şu: Bir taraftan yaparak öğreniyorsun, diğer taraftan mezun olduğun zaman istenen becerileri eğitim aşamasında alıyorsun. Üçüncü kritik bir faydası da var; öğrenciler üretime yaptıkları katkı ölçüsünde asgari ücrete kadar, öğretmenler ise iki asgari ücret kadar ek gelir elde edebiliyorlar. Biz 2022 yılında meslek lisesindeki öğrencilerimize 100 milyon pay dağıttık, öğretmenlerimize iki yüz milyon. Bu seneki hedefimiz üç milyar, üç buçuk milyar bandında bir gelire ulaşmak. 3 ay içinde bir milyara ulaştık ama asıl mesleki eğitimde yaptığımız kritik hamle; 2021 yılının son bir haftası içinde 25 Aralık'ta, Mesleki Eğitim Kanunu'nda çok önemli değişiklik yaptık. Biliyorsunuz küçük ve orta ölçekli işletmelerin en büyük ihtiyacı çırak, kalfa ve usta. 2021'in son haftasında tüm Türkiye'de yaklaşık 160 bin çırak kalfa vardı. Biz, o kanuni düzenlemeyle çırakların almış olduğu yüzde 30'luk katkıyı işverenden alıp Devlet olarak biz üstlendik. Yani işveren maddi külfete maruz kalmadan iş yerlerini tüm çırakları açmaya başladılar. İkincisi de üçüncü yılın sonunda kalfa olan gençlerimizi yüzde 30 asgari ücret değil yüzde 50 asgari ücretle teşvik ettik ve bir yıl gibi kısa sürede Türkiye'deki çırak kalfa sayısı 160 binden, 1 milyon 400 bine ulaştı, 2023 yılındaki hedefimiz 2 milyona ulaşabilmek. Özellikle kadın istihdamı için de çok kritik. Mesleki eğitim merkezlerinde bu düzenlemeyi yapmadan önceki kadın sayımız 39 binler civarındaydı. Şu anda 443 bine çıktı. Aynı zamanda genç işsizliği azaltmak için de çok önemli bir hamle çünkü mesleki eğitim merkezlerinde sadece ortaokul mezunu olması yeterli, yani yaş sınırlaması yok. 30 yaşındaki bir erkek veya kadın rahat bir şekilde mesleki eğitim merkezlerine kayıt yaptırıp haftada bir gün okula, dört gün de işletmede beceri eğitimlerine devam edebiliyor."
Okul öncesi eğitim konusunun Türkiye'nin eğitimde fırsat eşitliği ile ilgili en önemli eğitim basamaklarından biri olduğunu anlatan Bakan Özer, 6 Ağustos 2021'de beş yaştaki okullaşma oranının yüzde 65 olduğunu, o dönem yüzde 100 hedefi konulduğunu söyledi. Özer, "Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde okul öncesi eğitim seferberliği başlattık. Hedefimiz 3 bin anaokulu kapasitesi üretmekti. O günlerde, yani biz bu projeyi başlattığımız zaman Türkiye'deki anaokulu sayısı 2 bin 782'ydi. Mevcuttan daha fazla anaokulu yapmak için yola çıktık. Bugün geldiğimiz noktada 3 bin değil, 6 bin 700 anaokulu ürettik ve bir anda okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı diğer eğitim kademelerinin de üzerine çıktı. Yüzde 65'ten yüzde 99,86'ya yükseldi. Ayrıca bir iyileşme daha yaptık. Okul öncesi eğitime devam eden tüm öğrencilerimize her gün ücretsiz yemek veriyoruz." dedi.
Mesleki eğitimde kritik hamleler
Daha önce savunma sanayi ve mikromekanik alanlarında mesleki eğitim okulu bulunmadığını anlatan Özer, gıdanın da enerji kadar kritik bir alan olduğunu, salgın döneminde gıda tedarik zincirinde yaşanan süreçlerin dikkatleri tekrar tarıma yönelttiğini belirterek şunları söyledi:
"Biz de tam bu zamanlamayla hem bir taraftan köy okullarını açarak vatandaşın tarım yapmasıyla ilgili her türlü imkânı sağlayıp diğer taraftan yetişkinlere eğitim desteği sağlamanın ötesinde tarım liselerimizi tekrar gözden geçirdik. Tarım Bakanlığımızla iş birliğine giderek mevcut okul sayısını artırdık ama konvansiyonel bir tarım eğitiminden ziyade güncel gelişmelere ve özellikle tohumla ilgili AR-GE merkezleri de kurarak bir taraftan da tarım liselerinin bulunduğu alanları aktif olarak kullanarak öğrencilerin yaparak, üreterek ve satış reyonlarında da satarak tarım ürünlerini farklı bir çalışmayı ülkemize kazandırmış olduk. Bunlar çok kritik hamleler."
Bu alanda dünyanın tarım ihracatı alanında önde gelen ülkeleri arasında yer alan Hollanda ile de iş birliği yapıldığını anlatan Özer, "Arkadaşlarımız oradaki yeni teknolojilerin aydınlatmayla toprak olmadan farklı beslenme türlerini kullanarak tarım üretimi kapasitesini artırmayla ilgili yaklaşımların aynısını Türkiye'ye adapte ettiler ve Hollanda'daki merkezle birlikte proje başladı." ifadelerini kullandı.
Sadece tarım alanında değil her alanda mesleki eğitimin farklı noktalara doğru ilerlediğini aktaran Bakan Özer, "Aslında ilk hamleyi turizm alanında yaptık biz. İlk kez iki yabancı dilde eğitim veren, yani İngilizce ve Rusça, seçmeli Çince, diğer dillerde eğitim veren ve istihdam garantili meslek liselerini birlikte kurduk. Artık mesleki eğitim öyle bir ivme kazandı ki Türkiye'nin tüm ihtiyaçlarını, insan kaynağı ihtiyaçlarını ama üretimle ilişkili bir şekilde karşılayabilir duruma geldi. Kovid salgını günlerini hatırlayın. Tüm dünya parası olsa bile maske alamaz durumdaydı. Meslek liseleri maske üretti, dezefenktan üretti, yüz koruyucu siperlik üretti, N95 maske makinesi üretti. Bunlar çok kıymetli... Yani meslek lisesi liselerimiz üretebilir duruma geldiği zaman yeni oluşan koşullarda üretim portföyünü değiştirerek hızlı bir şekilde adapte olabiliyor." dedi.
Kovid 19'un üretemeyenlerin ayakta kalamayacağını öğrettiğini anlatan Özer, bu durumun üreten bir Türkiye olma yolunda çok kritik bir eşik olduğun söyledi.
Deprem sonrası çalışmalar
6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrasında Bakanlıkça yapılan çalışmalara ilişkin bir soruya da yanıt veren Özer, MEB AKUB'un ilk günden bu yana sahada olduğunu; okullarda, öğretmenevleri ve pansiyonlarda depremzedelere konaklama imkânı sağlandığını; günlük 2 milyon sıcak yemek, 1,8 milyon ekmek üretebilme kapasitesine ulaşıldığını kaydetti. Meslek liseleri, halk eğitimi merkezleri, olgunlaşma enstitülerinde iç çamaşırından uyku tulumuna vatandaşın ihtiyaç duyduğu ürünlerin hızla üretilerek bölgeye ulaştırıldığını söyleyen Özer, "İkinci hamle hemen aynı anda okulları normalleştirmek, eğitim öğretimi normalleştirmek için adımlar atmaktı çünkü biz biliyoruz ki olağanüstü koşullarda eğer siz eğitimi normalleştiremezseniz o hayatın akışını normalleştirebilmeniz mümkün değil. Onun için çadırsa çadır, konteynerse konteyner, açık havaysa açık havada öğrenci ve öğretmeni buluşturmaya çalıştık. Müfredata dayalı bir eğitimdense çocukların psikolojik sağlamlıklarını güçlendirmek ve o travmadan hızlı bir şekilde çıkmalarını sağlamak için psikososyal destekler sağladık ve sonra aynı anda on ilimizi depremden etkilenme durumlarına göre üç kategoriye ayırdık. Birinci kategoride en az etkilenen iller vardı. Kilis, Şanlıurfa ve Diyarbakır... Burada merkez ve tüm ilçelerdeki tüm okulları 1 Mart itibarıyla devreye aldık. İkinci kategoride Osmaniye, Gaziantep ve Adana vardı. Burayı 13 Mart'taki merkez ve tüm ilçelerdeki okullarımızı devreye aldık. 27 Mart itibarıyla da depremden en fazla etkilenen Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya ve Hatay'da sağlam olan bazı ilçelerde devreye aldık. Bir hafta sonra Malatya ve Kahramanmaraş'ın tüm ilçelerinde eğitimi normalleştirdik. 24 Nisan tarihi itibarıyla da Adıyaman ve Hatay'da tüm ilçelerde eğitim öğretim başladı." diye konuştu.
Bölgedeki öğrencilerin ihtiyaçları için 26 milyon kitabın yeniden basılarak gönderildiğini belirten Özer, LGS ve YKS'ye girecek öğrencilerin de ilk günden itibaren yalnız bırakılmadığını belirtti. Şu anda yaklaşık 3 bin 450 destekleme ve yetiştirme noktasında yaklaşık 150 bin öğrenciye destek vermeye devam ettiklerini belirten Özer, "Millî Eğitim Bakanlığı sadece eğitim öğretimin normalleştirilmesi bağlamında değil, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılama bağlamında gerçekten çok başarılı bir süreç yönetimi gerçekleştirdi. Buradan ilk günden itibaren sahada hiç yüksünmeden her türlü zorluğa karşı vatandaşının derdiyle hemhâl olan, derdine derman üreten tüm öğretmenlerimize, idari personel personelimize ve şükranlarımı arz ediyorum. Öğretmenlerimiz kara gün dostu olduklarını bir yerde bir ihtiyaç olduğu zaman tıpkı Kovid-19 salgınında olduğu gibi ilk koşan insanlar olduklarını ikinci kez göstermiş oldular, minnettarım." dedi.
Özer, telafi eğitimine yönelik yol haritasına ilişkin yaptığı açıklamada akademik takvimde bir değişiklik olmadığını, ancak depremden etkilenen on ile yönelik çalışmaların ara verilmeden sürdürüleceğini bildirdi. Özer, "On ilden elimizi hiç çekmeyeceğiz çünkü o başlangıçtaki 16 Haziran'a kadar olan eğitimde müfredata dayalı eğitimden ziyade çocuklarımızın normalleşmesine, psikososyal sağlamlıklarına önem verdik. 1 Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında bu on ilimizdeki tüm eğitim kademelerindeki öğrencilerimize ücretsiz bir şekilde telafi eğitimleri, öğrenme kayıplarını telafi edecek destek mekanizmalarını yine destekleme ve yetiştirme kursları üzerinden sağlayacağız. Onunla ilgili tüm çalışmalar hemen-hemen bitti, kitap basımları, yardımcı kaynak basımları, materyaller, öğrenme materyalleriyle ilgili çalışmalar da nihayetlendi." ifadesini kullandı.
Öte yandan, 2023-2024 eğitim-öğretim takvim ile ilgili çalışmaların sürdüğünü kaydeden Özer, deprem bölgesindeki öğrenciler için ayrı bir parantez açarak "Orada bir de farklı bir uygulama yapacağız, eğitim öğretim başladığı zaman on ilimizdeki öğrencilerimizin hazır bulunuşluklarını, o sınıfa hazır bulunuşluklarını önce bir ölçeceğiz. Aldığımız geri dönütlere göre her okulda farklı, dinamik bir şekilde destekleyici mekanizmaları öğrencilerimizin hizmetine sunacağız." diye konuştu.
Faaliyetlerin geldiği noktaya özetle değinen Özer, sözlerini şöyle tamamladı: 2 bin 671 köy okulunu açtık ve 2023 yılının sonuna kadar köy okullarının tamamını açacağız ve sadece köy okulu konseptinde değil, aynı zamanda halk eğitim merkezleri kuruyoruz, oradaki vatandaşlarımızın da becerilerini arttırmayla ilgili her türlü desteği sağlıyoruz. İşte OSB'lerde teknik liseler, teknoloji liseleri kurulacak. OSB'lerin tamamında 2021 yılının sonunda mesleki eğitim kurumlarını zaten kurduk, sigorta zaten yapılıyor. Hatta biz bir adım daha ileri gittik, ücretlerin tamamını devlet olarak biz üstleniyoruz. 5 yaş okul öncesi eğitim için, yüzde 99,86'ya getirdik, yani zorunlu olan ilkokul, ortaokul ve liseden daha yüksek okullaşma oranını zorunlu olmadan sağladık. Tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum bu süreçte. Gerçekten biz eğitimi biliyoruz, nereden nereye geldiğini de biliyoruz ve nereye gitmesi gerektiğini de sahici bir şekilde hem dünyadaki gelişmeleri takip ediyoruz yakinen tüm arkadaşlarımızla birlikte hem de sahanın dinamiklerini biliyoruz."