- 00:59 THY, Ordu Giresun-İstanbul Seferlerini Artırıyor
- 00:56 Altınordu Belediyesi Karla Mücadeleye Hazır
- 00:55 Kütüphanelerde otomasyon sistemi kullanılacak
- 00:53 "Ağız ve diş muayeneleri düzenli aralıklarla yapılmalı" uyarısı
- 17:44 CHP Korgan Olağanüstü Kongresi, Yoğun Katılımla Gerçekleşti
- 17:24 "BASKILARA KARŞI BİRLEŞEREK MÜCADELE EDECEĞİZ"
- 17:16 OBB Tekerlekli Basketbol Takımı Galip Geldi
- 17:06 Kültür Söyleşileri Devam Ediyor
- 17:01 Trafik Kazasından Sağ Kurtuldu
- 16:38 Başkan Doğan'ın hediyesi okullara ulaştırıldı
- 16:34 Jandarma ve öğrencilerden öğretmene sürpriz
- 16:28 Ordu’da Genetik Sınıflandırma Üzerine Eğitim Alıyor
- 16:29 Orduspor 1967'den Önemli Galibiyet
- 16:13 1 Aralık’ta Perşembe’de Lezzet ve Eğlence Zirveye Taşınıyor
- 15:39 CHP, 24 Kasım’da Buluşuyor
Fındık Fiyatı
Erken Tespit Çok Önemli
Türk Kardiyoloji Derneği Koruyucu Kardiyoloji ve Ateroskleroz Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Barış Güngör, "24 Eylül Ailevi Hiperkolesterolemi Farkındalık Günü" dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalp damar hastalıklarının tüm dünyada ve Türkiye'de ölümlerin bir numaralı sebebi olduğunu söyledi.
Ateroskleroz (damar sertliği), düşük yoğunluklu kolesterolün (LDL-K) atar damarların duvarında birikmesiyle başlayan, seneler içinde sinsice ilerleyen bir hastalık olduğunu belirten Güngör, hastalık sonucunda kalp krizi, felç ve hatta ani ölüm gelişebildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Güngör, hastalıkta genetik olarak kandaki LDL-K düzeylerinin çok yüksek olduğunu dile getirerek, "Yaşam boyunca kan dolaşımında kat kat fazla LDL-K bulunur ve neticesinde ateroskleroz hızlanır. Kişinin kendinde ailevi hiperkolesterolemi hastalığı olduğunu bilmesi, erken önlem ve ilaç tedavisi almasıyla hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir. Hatta erken dönemde başlanan tedaviyle hiç hastalığı olmayanlara benzer yaşam sürelerine ulaşılabilir." dedi.
Türk Kardiyoloji Derneğinin temel amacının kalp damar hastalıkları klinik olarak ortaya çıkmadan risk faktörlerinin düzeltilmesi, toplumda kalp ile damar hastalıklarına bağlı hastalık yükü ve kayıplarının azaltılması olduğuna dikkati çeken Güngör, "Kalp damar hastalıkları senelerce sessizce ilerler, damarlarda plaklar oluşur ve sonrasında bu plakların ilerlemesi ve pıhtı oluşturması neticesinde kalp krizi, inme ve periferik arter hastalığı (bacak damarlarında tıkanma) şikayetleri aşikar hale gelir. Ailevi hiperkolesterolemi toplumda yaklaşık olarak 250 kişide 1 görülür. Bu hastaların kalp krizi riski yaklaşık 20 kat daha yüksektir. Kolesterol yüksekliği ve diğer risk faktörlerinin uygun şekilde önlenmesiyle kalp krizi riski yüzde 80 oranında azaltılabilir." diye konuştu.
- Türkiye'de genç yaşta kalp krizleri Avrupa'ya göre daha sık görülüyor
Prof. Dr. Güngör, Türkiye’de her yıl yaklaşık 300 bin hastanın kalp krizi geçirdiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
"Ülkemizde genç yaşta kalp krizlerinin de Avrupa’ya göre çok daha sık görüldüğü bilinen bir bilimsel gerçek. Türkiye'de kalp krizlerinin yüzde 20'si 50 yaş öncesi gelişirken Avrupa’da erken kalp krizleri yüzde 10'u geçmiyor. Avrupa’da ortalama kalp krizi yaşı 60-65 arası iken ülkemizde 10 yaş daha genç bir ortalama görüyoruz. İşte ülkemizdeki bu erken kalp krizlerinde ailevi hiperkolesterolemi önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Yaşlanmayla kolesterol seviyesi yükseliyor ve kalp damar hastalıkları da yaşlandıkça artmakta. Ancak ailevi hiperkolesterolemi hastalarında risk çok daha yüksektir. Örneğin LDL-K değeri çocukluktan itibaren yüzde 50 fazla olan bir kişinin kalp damar hastalığı geliştirme riski 45 yaşına geldiğinde, LDL-K değeri normal olan bir kişinin 65 yaşına geldiğindeki riskine yakın olmaktadır. Tansiyon yüksekliği, sigara kullanımı ve şeker hastalığı varsa risk daha da artmaktadır. Çocukluk yaşlarından itibaren kolesterol değerlerinin uygun yaşam tarzı önerileri ve gerektiğinde kolesterol düşürücü ilaç tedavileri ile düşürülmesi, ailevi hiperkolesterolemi hastalarında da risk normal bireyler seviyesine indirebilir."
Türkiye'de yapılan çalışmalarda genel popülasyonda her 22 kişiden birinde LDL-K'nin "190 mg/dL" olduğunu belirten Güngör, başka bir çalışmada ise hastalığın sıklığının her 164 kişide 1 olarak saptandığını anlattı.
Prof. Dr. Güngör, bu durumun Türkiye'nin bu hastalığın en sık görüldüğü ülkelerden biri olduğu anlamına geldiğini belirterek, "Ailevi hiperkolesterolemi, genetik bir hastalık olmasına rağmen tanıda genetik testlere gerek yok. Ailenizde genç yaşta (55 yaş öncesi) kalp damar hastalığı varsa ve kötü kolesterol (LDL) 190 mg/dl ve üstünde ise siz de yüksek olasılıkla hastasısınız anlamına geliyor. Hem kendiniz, hem akrabalarınız ve hem de gelecek nesiller için ailevi hiperkolesterolemi hastalığının erken tespiti çok büyük bir önem arz ediyor. Ailenin bir bireyinde dahi bu hastalık saptanırsa, diğer akrabalar ve çocukların da kolesterol yüksekliği açısından taranmasını öneriyoruz." bilgisini verdi.
- Hastalığın 2 tipi bulunuyor
Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Değertekin ise "ailevi yüksek kolesterol" olarak da tanımlanabilecek hastalığın iki tipinin olduğunu söyledi.
Homozigot formunun sıklığının milyonda bir civarında olduğunu dile getiren Değertekin, "Hem anneden hem de babadan hatalı genleri alan çocuklarda LDL-K ölçümleri 350 mg/dl üzerine çıkar ve maalesef aşikar kalp hastalığı ergenlik yaşlarında bulgu verir. Bu kişilerde deride kolesterol birikimine bağlı 'ksantom' adı verilen sarımtırak bezeler oluşur." dedi.
Prof. Dr. Değertekin, hatalı geni tek taraflı almış, "taşıyıcı" olarak tanımlanan heterozigotlarda ise LDL-kolesterol düzeyi "190 mg/dl" üzerinde saptandığını aktararak, bu kişilerde deri bulguları olmadığı için klinik olarak tanı koymak gerektiğini kaydetti.
Farkındalık düşük olduğu için hastaların ancak 10’da birinin tanı aldığını vurgulayan Değertekin, "Ailenizde ve özellikle birinci derece akrabalarınızda, genç yaşta kalp damar hastalığına yakalanan veya kolesterolü çok yüksek olan kişiler varsa sizin de kolesterol tahlili yaptırmanız gerekir." diye konuştu.
AA