İnsanların hep cahilliğinden şikâyet eder; yazılarımı, bilmek ve öğrenmek üzerine kurarım.
İnsanların, değişimi, gelişimi önemlidir, çünkü insanlar; bilir, öğrenir, üretirse, değişir, gelişir, uygarlaşır.
Ne kadar bilgi o kadar medeniyettir…
Medeniyetin olmadığı yerde, huzur, barış, gelişme olmaz.
Sizler de kabul edersiniz ki, bilgili insanlar değiliz.
İşin garip yanı, bilgisiz olduğumuzu da bildiğimiz yok.
Bilgisizliğin hüküm sürdüğü bir cahiliye dönemi ile karşı karşıyayız.
Biliyorum diyenler, bildiğini sananlar, aslında hiç bilmiyor…
Kimsenin bir şey bildiği yok.
Çocukluktan beridir, okumuşların çok bilgili olduğunu sanırdım.
Okumuşluk önem arz ederdi…
Onlara saygı duyar, onlar gibi olmak isterdim.
Zaman içinde öğrendim ki, okumuşlar da bilmiyormuş…
Bilmedikleri bilgi için de kendilerince saf tutuyorlar…
Taraftar mantığı ile bakıyor meseleye…
Haklı haksız; doğru, yanlış aramıyor…
İşin bilgi kısmına bakmıyor…
Toplum kamplara ayrılmış…
İkiye bölünmüş…
Yanlış da yalan da olsa kendi adamının, kendi yandaşının, kendi mahallesinin söylediği bilgiyi doğru kabul etmiş.
Bilginin doğruluğunu arayan yok...
Kimin söylediği önemli…
Bizden mi, onlardan mı?
Okumuş cahillik…
Ha okumuş!
Ha okumamış!
Garip bir durum var, ortada…
Okumuşluk, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilmeyi gerektirir.
Okumuş; kimin, neyi, nasıl yaptığına bakmadan, yapılan işin doğruluğuna, eğriliğine bakıp, meseleyi bilimsel bir temelde değerlendirip, sonuca bakıp, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilmelidir…
Bir okumuşu, cahilden ayıran da budur.
Saf tutmak…
Taraf olmak…
Cahil insanların davranış tarzlarıdır.
Cahiller için, yapılanın doğruluğu, yanlışlığı önemli değildir.
Kimin yaptığı önemlidir…
Onlar için iyi kötü kavramları, tuttukları safa göre değişir…
Hem cahilliğe tepki gösterip hem de cahil insanların aynı tavır ve davranış şeklini göstermek, bir okumuştan beklenen bir davranış şekli değildir.
Maalesef ülkenin okumuşunun pozisyonu budur.
Bir saf tutma hezimeti alıp başını gitmektedir.
Doğrular, yanlışlar birbirine girmiş, neyin doğru neyin yanlış olduğu anlaşılmaz olmuştur.
Cem Karaca’nın, “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” şarkısı ne kadar anlamlı:
“Yol dediğin yol gibi
Ulaşmalı bir yere
Biz dön baba dönelim
Geliyoruz aynı yere
Bu döngü kısır döngü
Başı var da sonu yok
Dönüyorum dönemiyorum
Sonunda bir çıkış yok.”
Tam bizi anlatıyor, saf tutalım da ne olursa olsun…
Safımız belli olsun!
Bu yazı toplam 1570 defa okunmuştur