Handikap, aslında at yarışlarında kullanılan bir terimdir; “at yarışlarında, biniciyle eyerin toplam ağırlığının koşu için gerekli olan ağırlığa ayarlanması” anlamına geliyor ama “elverişsiz durum, engel” mecaz anlamı da var. Hem asıl anlamı hem de mecazına baktığımızda politikacıların durumunu anlatmaya uygun gördüm. Şöyle ki, handikap kelimesi özetle “dengeyi sağlayamamak, elverişsiz şartlarda çalışmak ve engel oluşturmak anlamında ele alınabiliyor.
Politikacıların durumlarını düşündüğümüzde iktidara geldiklerinde yaşadıkları sorunların en başında “kendisine oy veren vatandaşların bekletileriyle kendisini o göreve seçtiren partisinin beklentileri arasında boğuştuklarını ve yeniden seçilme/ oy kaybetmeme gibi” sorunlarla boğuştuklarını görüyoruz.
Örneğin Belediye Başkanlarını ele alalım:
Belediye Başkanları seçildikleri kentin “Şehriül Emini”dir. Yani o beldendeki insanların yereldeki sorunlarını çözmek üzere tüm yetki ve imkanlarını emanet ettiği kişidir. Şehirdeki sosyal ihtiyaçlar, alt ve üstyapı tamamen onun sorumluluğundadır... Elbette dürüst bir Belediye Başkanı bu görevini yapmak ister ama ne kadar dürüst olursa olsun önündeki politik engellerle boğuşmak durumundadır.
Vatandaş (haklı olarak) ondan modern bir şehir oluşturmasını ister, aslında o da bu amaç doğrultusunda çalışmak ister ama daha şehir imar planına başlar başlamaz bireysel ve politik engeller yığınıyla karşılaşırlar.
Çarpık gelişmiş veya yetersiz kalmış bir sokak/caddeyi düzeltmek istese ilk olarak o bölgedeki işyeri, konut ve arsaların sahiplerinin engeliyle karşılaşır. Malum, Türkiye’deki belediye statüsündeki bütün beldelerin oluşumu en az 40-50 yıla dayanıyor. Zamanında yapılmış bir plansızlıktan faydalanarak maddi değer kazanmış konut, işyeri ve arsa sahiplerinin engeli o projeyi daha başlamadan durdurmaya yetiyor. Bu örnek üzerinde düşünmek bile konumuzu anlatmakta yeterlidir.
Politikaya giriş sebebi “en kısa zamanda iktidar olmak olan kişi ve partiler” maalesef seçimlerin ardından bağımsız çalışma özgürlüklerini siyasi kaygıya teslim etmek zorunda kalıyorlar. Yasalarda “bağımsız bir yetkiye sahip” gibi görülse de bulundukları görevleri kendisine kazandıran kişilere karşı bağımlılık sorunu yaşıyorlar.
Bu sorunu aşamadıkları için de maalesef hasır altına süpürülen küçük sorunların zamanla birikerek dev sorun haline gelmesine sebep oluyor. Yıllar önce yazdığım “Belediyeler Milli Kalkınmanın Temeli Olmalıdır” başlıklı yazımda da ifade ettiğim gibi bir an önce kişi ve partilerin “yeniden seçilme endişesi”ni ortadan kaldıran katı kurallar üretmek zorundayız.
6 Şubat’ta başlayan ve halen devam eden depremler ve diğer doğal afetlerden etkilenme sebebimizin başında kişi ve partilerin “yeniden seçilmek kaygısı”yla sorun biriktirmeleri geliyor.
Eğer “hata yapan ve suç işleyen” yetkilileri katı ve değiştirilemez kanunlarla cezaya tabi tutsaydık bence o kadar sayıda bina yıkılmaz, onca can kaybı yaşamazdık. Çünkü çürük veya üzerine binen ağırlığı taşıyamayan binalar daha inşaat başlamadan önlenmiş olurdu. Hiçbir yetkili memur, yönetici yetersiz yapıya izin verecek imzayı atmaya cesaret edemezdi. Gerçi imzaları bürokratlar atar ama mevcut sistemde politikacı olan genel başkan, bakan, milletvekili, belediye başkanı, il ve ilçelerin başkanları gibi imza konusunda yetkisiz ama atama konusunda yetkili gibi davrananlar kişilerden habersiz imza atmaları mümkün görülmüyor..
Bu yazı toplam 1047 defa okunmuştur