Hızla artan insan nüfusuna paralel çılgın ve acımasız yöntemlerle büyüyen sanayileşme ve dünyayı çöplüğe çeviren teknoloji nedeniyle yeraltı ve yerüstü bütün kaynaklar (geç kalınırsa) dönülemez bir kirlenme yaşıyor...
BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi tarafından yayınlanan "Sayılarla Kuraklık 2022 Raporu"na göre de, iklim değişikliği ile şiddetlenen kuraklıklar dünya genelinde en büyük tehditlerden biri durumunda... Susuzlık hayvancılık ve tarım için en ciddi tehlike haline geldi, su ve gıdaya erişimde eşitsizlik tüm dünya için önemli bir güvenlik sorunu oldu...
Tahminlere göre 2050 yılına kadar 216 milyon insan su kıtlığı, kuraklık, tarımsal verimin azalması gibi nedenlerle göç bulunduğu yerden başka bir yere göçecek, yani düzensiz göçler yaşanacak bu da ayrı bir uluslararası sorun olarak karşımıza çıkacak...
Gerek kimyasal gübreler, gerek se diğer atıklar öyle şuursuz ve hoyratça bir dağılımla toprağa, oradan da su kaynaklarına siniyor ki gelecek nesli perişan edecek.
Yani bütün bu bilgilere göre sadece Türkiye değil, devletlerin tamamında (en kısa zamanda) su kaynaklarını kesin tedbirlerle koruma faaliyetleri yapmalı, olumsuzluğa neden olan herkes savaş suçluları kadar büyük yaptırımlarla cezalandırılmalıdır. Çünkü bu hoyrat kullanımın sanıkları potansiyel bir dünya savaşına vesile olabileceklerdir.
Onlar savaş başlatmadan, dünyada su krizi büyümeden.. bizler yaptırım uygulayarak erken tedbir almalıyız...
Uzmanlarca belirlenerek sıralanacak uluslararası tedbirlerin kesin anlaşmalara dayalı kanunlarla uygulamaya geçmesinin günümüz dünyasında mümkün olmadığının da farkında olarak talebimizi dünya kamuoyunda tartışılır gündem maddeleri arasına sokmalıyız...
Bu zor aşamadan önce de duyarlı ve şuurlu yerel yönetimlerce mevcut binalarda veya su dağıtımı yapan kamu ve şahsi işletmelerde deprem sigortaları, yangın merdivenleri gibi atıksu arıtmasını da zorunlu kılan yasalar çıkarmalıyız.