İdeolojik takıntı patolojik bir vak'adır! Öyle ki; körpe yaşlarından itibaren herhangi bir ideolojiye inandırılmış, imân ettirilmiş, adeta beyni yıkanmış bir kimse, büyüse, kocaman adam olsa, hatta akademisyen olsa bile, inandığı değerlere karşı makûl, mantıklı, rasyonel, vicdani ve reel argümanlarla eleştiri getirseniz, hakikati kabûllenmekte zorlanacak, belki de reddedecektir! Bunun nedeni; o kişinin kabinde oluşan tortuların akıl yoluyla bertaraf edilememesidir.
Mevlâna; "İki kişi her konuda aynı şeyi düşünüyorsa, onlardan biri hiç düşünmüyor demektir" der. Öyle aileler var ki; aynı torna makinesinden çıkmış gibi tamamı aynı ideoljiye inanmakta ve ölünceye kadar tüm bireyleri hep aynı şeyleri tekrar etmektedirler. Bu şu demektir: İnanmışlık ya da inandırılmışlık öylesine obsesif kompülsif bozukluk (takıntı) hâline dönüşmüştür ki; farklı bir şey düşünmeye cesaret edilememekte ya da düşünemez hâle gelinmiştir.
Ve, ne yazık ki bu hastalığın tedavisi çok, çok zor, kimileri için imkânsızdır!
Bu nedenle diyoruz ki: Her neye inanılırsa inanılsın; çocuk yaşta hiç kimsenin aklını, düşünce yeteneğini ipotek altına alıp, özgür iradesiyle düşünmez hâle getirmemelidir. Elbette ki insan; yaratılşış itibarıyla çeşitli eğitim süreçlerinden geçmeye muhtaçtır. Ancak bunu yaparken çocuk yaştaki muhatapları kendi mülkü gibi görüp, özgür düşünce yeteneğini köreltmemeli, aykırı düşünme becerisi de kazandırılmalıdır. Aksi hâlde size inanacak ve siz yanlış bir yolda iseniz, o da sizinle birlikte aynı akıbete uğrayacak ve sebebi siz olacaksınız.
Kişi kendi çocuğu dahi olsa, kimsenin diğer hiç kimsenin yaşamına mutlak anlamda yön vermeye hak sahibi değildir.
Bu hakkı kendinde gören kimse zorbadır, zâlimdir ve cahildir!
Bu yazı toplam 1421 defa okunmuştur