Lâisizm, her ne kadar din ve vicdan özgürlüğü olarak yutturulmaya çalışılsa da gerçekte; devletin, bütün inanç gruplarına eşit mesafede durması anlamına gelmektedir. Bu kabûlü benisememekle birlikte; devletin, ateistinden tutunuz, put perestine kadar, şamanistinden tutunuz, hıristiyan-yahudisine kadar, yahut böceklere, farelere tapan, kelimenin tam anlamıyla; sapkınlardan, dindar mü'minlere kadar bütün inanç gruplarına eşit mesafede olması ve aynı şefkati göstermesi beklenir. Oysa pratik hiçte öyle değildir. Konjonktürel bir yaklaşımla lâik devletler ve geçim kaynağı lâisizm olan güç odakları, farklı yorum ve uygulamalar geliştirirler. Bu bağlamda; egemen ideolojiyi tehdit eden din veya dinler, lâisizme kalkan olacak şekilde pasifize edilir ya da; bu unsurları denetim altında tutabilmek adına ciddi politikalar geliştirilir, yatırımlar yapılır. Genellikle; çoğunluk dikkate alınarak, lâik devlette dini kurumlar ihdas edlir, dini söylemlerde bulunulur, özel günler için resmi tatiller verilir, cenazelerde yarı resmi dini törenler yapılır vs. Oysa; anayasa, yasa ve siyaset bağlamında dini referanslara asla tahammülü olmayan lâik devlet, sözde "Tarafsız"lığını yitirmiştir ve dinler arasında ayrımcılık yapmaktadır. Bütün bunların nedeni; radikâl oluşumların önüne geçebilme çabasıdır. Bir biriyle kanlı-bıçaklı olan iki hasımdan birinin diğerine kısmen de olsa hayat hakkı tanıması, kendi yaşamsal kaygılarından kaynaklanan teknik taktiklerdir. Hz.İbrahim'in putları baltalaması ve lâik devletin, "Put perest ile Hz.İbrahim'e aynı mesafede olma" ilkesini benimsemesi, düşündürücü bir tablodur. Sevgi, şefkat ve merhametin egemen olması temennisiyle... Allah'tan geldik, Allah'a döneceğiz... -
Bu yazı toplam 7384 defa okunmuştur