Biz, Müslümanlara göre, "Allah'tan başka ilah olmadığını ve son Peygamber Hz. Muhammed'in (SAV) Allah'ın kulu ve elçisini olduğunu kabul etmek" ve bunu söylemek, yani şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmekten oluşan kuralları yerine getirmek iyi insan olmak için şarttır.
Ancak, ahir zaman denilen günümüzde bu şartları yerine getirmek isteyenler geçen yüzyıllardan beri şeytan ve şeytana hizmet edenlerin oluşturduğu manevi engellere takılıp bazen kötüler arasına kayabilmektedir.
Aydınlar ve aydınlar arasına karışmış cahillerin geçen yıllardan günümüze aktardığı kavramlar, gerekli veya gereksiz ayrımı yapılmaksızın karıştırılmış, aralarına da (şeytani düşünenlerce) uydurulmuş yeni şeyler eklenince söz konusu kurallara uymak imkânsızmış gibi bir hal almış.
Bu zorluklar karşısında pes eden çok sayıda insan maalesef ümitsizlik gibi en kötü hastalığa yakalanmış ve psikolojik yöntemlerle kendini cezalandırır bir hayat ortamı oluşturmuştur..
Şöyle ki, "zaten günahkârım ve cehenneme gideceğim" gibi bir saplantıya kapılan çok kişi hem dünyasını hem de ahiret hayatını karartabilmektedir.
Tövbe edip hatadan döneminin af edilmek icin yeterli olduğunu unutanların ümitsizliğe düşmesi gayet normaldir.
Kur'an ve Hadislerin çoğunda "tövbe etmek ve aynı hatayı bir daha tekrar etmemek afedilmek için yeterlidir" vurgusu yapılıyorken bu kadar kolay olan formülden faydalanılmamış oluyor.
İslâmi mezheplerin hepsinde de "zinadan uzak durmak ve diline sahip olmak" cümlesiyle özetlenen iyiliğin ölçüsüne uymak aslında o kadar da zor değil.
Nasıl ki işe yaramaz bir demir parçası kalıba konulup çiviye döndürüldüğünde bir binayı ayakta tutabiliyorsa bu ölçüye uymak da o kadar önemli bir anahtar hükmündedir.
Çünkü bu kalıba uyan kişiler kimsenin fiziki yapısına da manevi yapısına da zarar veremez. (2020)