Ormanlarımız yanıyor, ciğerlerimiz kor, kül, kömür oluyor. Yeşil yerini iç sızlatan binlerce dönüm kara görüntüye bırakıyor.
Nefes alamıyoruz.
Televizyon ekranlarına bakamıyoruz.
Her yanan ateşte İzmir'de, Bolu'da, Akdeniz ve Ege Bölgesi illerinde yurdum köşelerinde yanan orman, doğal yaşam canlılarımızın, insanlarımızın çığlık seslerini görüyor, duyuyoruz.
Acımız katlanıyor.
Çaresizliğe çare arıyoruz.
Ülkemizde her yıl tekrarlanan bu görüntüler canımızı acıtsa da maalesef gerçeğimiz.
Nedeni her ne olursa olsun ormanlarımızı, nefes aldığımız ciğerlerimizi, su içtiğimiz kaynaklarımızı, milli değerlerimizi milletçe korumalıyız.
Yakmak, yıkmak, yok etmek yerine çoğaltmayı bilmeliyiz, öğrenmeliyiz.
Hele de her yangın sonrasında imara, ranta, lüks otellere, şatafatlı yaşam alanlarına çevrilen yanan orman alanlarımızı gördükçe doğal afetten öteye kasıtlı yapılmış hissine kapılıyoruz.
Bu görüntülere kesinlikle izin verilmemeli, orman yine yarınlara orman olarak kalmalı.
*
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden Bitki Virüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Asil Yılmaz’ın üniversite kampüslerinde geleceğin ormancıların eğitiminde sıraladığı önerileri ile mavi ile yeşili tekrar buluşturmak umuduyla noktayı koyalım.
*
“- Yurdumuzu her alanda tehdit eden, kuraklığın en önemli nedenlerinden birini “ormansızlık” oluşturuyor. Yeraltı sularının kış ve ilkbahar yağışlarından yararlanabilmesi için ormanlık alanların varlığı hayati önem taşıyor.
- Zira ormansız alanlara düşen yağışlar yüzeysel akışla sel felaketleri ve erozyona sebep oluyor. Böylece topraklarımız giderek azalıp fakirleşiyor. Bu da tarımda verim kayıplarına yol açıyor.
- Özellikle Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, orman varlığımızın yeterli olmadığı görülüyor. Bu nedenle her yıl ilk ve ortaöğretimde öğrencilere doğa, ağaç/orman sevgisi konusunda teorik ve uygulamalı eğitimler verilmesi gerekiyor.
- Ayrıca bir plan içinde her yıl, her ilde uygun yerlere yeni orman alanlarının kurulması için askeri birlikler, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları, valilikler ve belediyelerin katkı ve destekleriyle faaliyetler düzenlenmeli.
- Taş ocakları, maden ve mermer ocakları, termik santraller, tarım arazileri ve ormanlık alanlara yakın yörelerde kurulmamalı.
- Ormanlık alanlar 24 saat süreyle denetlenmeli, ormanlık alanlara yıl boyunca sivil kişilerin girmesi yasaklanmalı, bu yasağa uymayanlar cezalandırılmalı, girip çıkanlar uyduyla, ışınla, arıgöz (drone) ile ya da ısıl kameralarla sürekli izlenmeli, şüpheliler yakalanmalı ve bunlara caydırıcı cezalar uygulanmalı.
*
- Orman yangınlarının çıktığı alanlar hiçbir gerekçeyle imara açılmamalı ve en kısa sürede ağaçlandırılmalı.
- Ormanlık alanların bulunduğu tepelere de yıldırım sebebiyle oluşabilecek yangınları önlemek amacıyla paratonerler yerleştirilmeli.
- Yangınlara çok hassas olan, yalnızca iğne yapraklı ağaçlardan (çamgiller) oluşan değil, geniş yapraklı ağaçların da koruyucu şeritler halinde yer aldığı ormanlar kurulmalı.
- Orman alanları içinden geçen doğal akarsulardan uygun yerlerde göletler oluşturulmalı ve yangınlarda buralardan kısa sürede yeterince su sağlanabilmeli.
*
- Ormanlık alanlarda Tarım ve Orman Bakanlığı’nca çok sayıda eğitimli kişiler istihdam edilmeli. Bu kişilerin bir görevi de ormanlık alanlardaki kurumaya yüz tutmuş yaşlı ağaçları keserek alandan uzaklaştırmak olmalı. Ayrıca kurumuş otlar, cam kırıkları, içki şişeleri, plastik şişeler her gün yapılacak kontrollerle ormanlık alanlardan toplanmalı.
- Orman Bakanlığı gece-gündüz hareket etme özelliğini taşıyan en az 4.900 litre su kapasiteli, hızlı manevra kabiliyeti bulunan, deniz, göl, gölete inebilen, yüksek performanslı yangın söndürme uçak ve helikopter filolarına sahip olmalı.
- Bu konuda geçmişte çok başarılı hizmetler veren Türk Hava Kurumu yeniden görevlendirilmeli ve kısa sürede işlevsel duruma getirilmeli.
- Bunlara ek olarak tüm ormanlık yörelerde çok sayıda yangın söndürme araç ve gereçleri bulundurulmalı. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde yangınların çıktığı alana havadan paraşütle atlayabilen eğitimli gruplar oluşturmalı. Yangınların çıktığı anda, bu gruplar kısa sürede alana ulaşarak olduğu yerde büyümeden söndürmeli.
- Ormanlarımızın korunmasında orman köylüsü yurttaşlarımızla işbirliği halinde eğitim çalışmaları yapılmalı.
*
- Dağı, taşı, toprağı, ormanı, bitki örtüsü, havası, suyu, denizi, ekosistemi, bir ülkenin milli ekonomik değerleridir, milli varlıkları ve zenginliğidir. Bu değerlerden herhangi birisinin eksiltilmesi, zarara uğratılması ülkenin sahipleri olan bizlerin, sizlerin yani bütün yurttaşlarımızın bekası, huzur ve sağlıklarının yitirilmesiyle eş anlamlıdır.”
Bu yazı toplam 831 defa okunmuştur