İnsanları aldatmak çok çirkin bir şeydir. Alışverişte ölçüyü tam yapmak, doğru terazi ile tartmak, ölçü ve tartıyı tam dengeli yapmak çok önemlidir. İnsanlığın büyük ve zorlu imtihanlarından biri de ölçü ve tartı olmuştur.
Bütün dünya düzeni de bu dengeye bağlıdır. Şuayb(s)’ın kavmi, ölçü ve tartıya hile karıştırdıkları için helak edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm bu örnekle, ticarette hile yapanları uyarmıştır. Ölçü ve tartıya riâyet, insanları aldatmama toplum düzenini sağlar. Bunun tersi hareketler, toplumdaki dengeyi bozması nedeniyle Allah’ın gazabına sebep olur. allahın ayetinde bu konu şu şekilde ifade edilmiştir. “Ölçü ve tartıyı tam ve doğru yapınız, insanların eşyalarını eksik vermeyiniz, yeryüzünde dirlik-düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayınız. Eğer mümin kimseler iseniz, sizin için hayırlı olan tutum budur." (Araf: 85) Hz.Peygamber (s.a.v) de ; bizi aldatan bizlerden değildir, diyerek konunun ehemmiyetini ortaya koymuştur
değerli dostlar: İnsanları bu tür hilelerden koruyacak en büyük faktör ise ahiret inancıdır. Ahirete inananlar, Allah’tan korkarlar, insanları aldatmaya cesaret edemezler, inanmayanlar ise biraz daha fazla kazanmak için ellerinden gelen hileyi yapmakta bir sakınca görmezler. Sosyal bir varlık olarak insan, doğumundan ölümüne kadar başkalarıyla iletişim kurmak durumundadır. Sosyal hayatta karşılıklı iletişimde gözetilmesi gereken en önemli ilke ahlaktır. Ahlakı ekonomik alandan soyutlamak ise mümkün değildir. Aksi takdirde toplumda güvensizlik ve huzursuzluk kaçınılmaz olacaktır.
Günümüzde hızla seyreden teknolojik gelişmeler ve ahlaki erozyon, açgözlülük,manevi değerler ve iş ahlakı üzerinde önemli ölçüde tahribata yol açmıştır. Toplumların bugün karşılaştıkları birçok sorunun kaynağı; ekonomik sosyal, kültürel ve politik alanlarda yaşanan gelişmelerde ahlâkî değerlerin ihmal edilmesidir.
Günümüzde de olduğu gibi;Sosyal ve ekonomik şartların giderek zorlaştığı bir ortamda insanların gönül, zihin ve vicdan yönünden huzur ve mutluluğu yakalaması, ancak ahlâkî değerlerin bireysel ve sosyal birer erdem olarak yaşatılmasına bağlıdır. Bu çalışmada; Müslümanların iş hayatında uymaları gereken en temel ahlâkî ilkelerden biri olan ölçü ve tartıya riâyet, farklı boyutlarıyla ele alınmış, bu ahlâki ilkeye uymamanın, insanlar arasındaki bütün muameleler ve iş hayatındaki olumsuz yansımaları üzerinde durulmuştur.
HARUN REŞİT VE BEHLÜI DÂNE
Bir gün Behlül Dânâ Hazretleri, Harun Reşit’in yanına gider ve der ki “Bana bir iş ver”. Harun Reşit de o zamanın hükümdarıdır. Düşünür ve der ki “Sana fırınları denetleme işini veriyorum. Git fırınların ağası ol, onları denetle”. Behlül Dânâ Hazretleri hemen yola koyulur ve fırınları denetlemeye başlar. İlk fırına girer, ekmeklerin gramlarını kontrol eder. Bakar ki normalinden eksiktir. Hemen fırının sahibini çağırır ve ona “Durumun nasıl? Hayattan memnun musun? Hayattan lezzet alabiliyor musun? Çocuklarınla aran nasıl? Geçimin nasıl, iyi mi?” diye sorar. Ancak fırının sahibi bütün sorulara olumsuz cevap vermektedir. Oradan ayrılır. Hemen arkasından fırıncı: “Yahu bi’ ceza kesmeyecek misin?”, “Hayır” der. Yoluna devam eder. Daha sonra Behlül Dânâ Hazretleri başka bir fırına girer. Orada da yine ekmeklerın gramlarını kontrol eder. Bakar ki olması gerekenden fazladır. Hemen fırıncıyı yanına çağırır ve ona da tekrardan şu soruları yöneltir: “Durumun nasıl? Hayattan lezzet alabiliyor musun? Mutlu musun? Çocuklarınla aran nasıl?”. Fırıncı hepsine çok ama çok olumlu cevaplar verir. Daha sonra Behlül Dânâ Hazretleri derhâl Harun Reşit’in yanına çıkar. Harun Reşit’e der ki “Ben bu işi yapmayacağım. Bana başka bir iş ver”. Harun Reşit der ki “Yahu daha az önce sana bu işi verdik. Ne demek yeni bir iş istiyorsun?” Behlül hemen açıklama yapar: “Efendimiz, çarşı-pazarın zaten bir ağası varmış. Benden önce ekmeklerle birlikte vicdanları da tartmış ve ona göre herkes hesabını ödemiş. Yani bana ihtiyaç kalmamış” der. Arkadaşlar,Bir atasözü Eskar olma noktasında bize yol göstermektedir.“Hesapsız kasabın elinde kalır masat diye, her şeyin hesabını yapacağız elbette teki haddini aşanlardan,başkalarının hakklarını çalarak servetine servet katanlardan değil,alınteriden yana olanlardan olmak gerekir.
Aynen bizler de bu fırıncı gibi, GEÇİNEMİYORUM ne yapayım zaman bunu gösteriyor çalmazsam kapmazsam olmuyor diyerek haram kazanç peşinde koşara bir uyarısı vardır bunada kulak vermeliyiz.”Haramın binası olmaz, bereketi olmaz huzuru olmaz buyurmaktadır.
İşte bugün bizleri hesabımızı kitabımızı dünyaya endeksli yaptığımızdan, dolayı hep paraya, mala, mülke endeksli yaptığımızdan dolayıdır ki, dostlarımıza olan ilişkilerimiz,evlerimizin içerisinde, olan huzursuzluklar,hatta iç âlemimiz de gittikçe bozulmakta ve şikâyet üstüne şikâyet etmekteyiz. Gelin hep birlikte ilk olarak iç âlemimizi düzeltelim. İç âlemimizi düzeltirsek, her şeyin allahın izniyle üstesinden gelir hem kulunun yanında hem de Allahın yanında bir değerimiz olur.Rızkın onda dokuzu ticarettedir,kazanç kapısı olarak ticaret yapan kardeşlerimizin, rızıklarını helal yoldan kazanmaları gerekir.
Ben “DENİZ’de derim ki, herkesin bir hesabı varken mutlaka Allahın da bir hesabı olacak olacaktır.
Herkesin bu dünyada ki üç günlük ömrünü geçirirken, hesabını veremeyeceği mesuliyetler altına girmemesi gerekir.
Sözün özünü Kur’an-ı Kerimin zilzal Suresi 7 ve 8. Ayetleri net olarak bizlere ayan beyan belirtmektedir”Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür.”Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.