Ülkemizde bugün yaşadıklarımızın temel nedeni üretmeden tüketen bir toplum oluşumuzun sonucudur.
Yabancı paralar paramız karşısında sürekli değer kazanıyorsa,
Veya;
Bizim paramız değer kaybedip alım gücü sürekli zayıflıyorsa üretemediğimizden.
Hayatımızın tüm gereksinimlerine günlük gelen zamlar, hayat pahalılığı, ekonomik sıkıntı her alanda üretimden uzaklaşmamızın eseri.
*
Bir ülkenin kalkınması tarımdaki üretim kapasitesi ve tarım sanayisi ile ölçülür.
Ebedi liderimiz Atatürk ülkemizin kalkınıp halkımızın müreffeh yaşama kavuşmasını Cumhuriyetimizin ilk yıllarında şöyle açıklıyor:
"Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu çok önemli işi isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimi kurmak lazımdır.
..."
Bugün tarımda nereden nereye geldiğimizin göstergesi market raflarıdır.
Raflardan satın aldığımız şekerden mercimeğe, kuru fasulyeden nohuta yüzlerce ürünün "üretim yeri, menşei" her şeyin özetidir.
Tarımsal üretimimiz nüfusumuza yetiyorsa sıkıntı yoktur.
Sokakta sohbetlerde konuştuğumuz, okul sıralarında çocuklarımıza ders olarak okutulan 17 milyon nüfuslu Hollanda'nın zenginlik başarısı tarıma dayalıdır. Konya kadar yüz ölçümü olmayan bir ülke ürettiği tarım ürünleri ile dünyanın sayılı zengin ülkelerinden biri...
10'larca ülkeye tarım ürünü satıp para kazanıyor.
Türkiye dünyada tarım alanında daha düne kadar ürettikleriyle kendi kendine yeten az sayıda ülkelerdendi.
Buğdaydan ayçiçeğine, mısırdan mercimeğe tüm hububat, bakliyat ürünleri ülkemiz topraklarında bolca üretilir üstüne üstlük fazlasını başka ülkelere satardık.
Meyve üretimimiz yine en üst düzeydeydi.
Bereket fışkıran topraklarımızda, dört mevsim aynı anda yaşanır, coğrafyamızda muzdan çileğe, portakaldan limona, cevizden fındığa dünyanın en kaliteli ürünlerini yetişirdi...
Çiftçi ne üreteceğini, kaça satacağını, kaç lira kazanacağını bilirdi.
Öyle gübre, ilaç yılda yüzde 100 zam yemez, üreten, alan, satan, tüketen mutlu bir toplum vardı.
Sorun, sıkıntı yok muydu?
Şüphesiz vardı, ama çözümü de olurdu.
Üretimden yana bir ülkeydik...
Üç tarafımız denizlerle çevrili ülkemiz sularında balığın envai çeşidi yetişir, avlanan balıklar sokaklarda el arabaları üzerinde satılırdı.
Her evde balık tüketilirdi.
*
Akıldan uzaklaşmadan en kısa zamanda yeniden üretime dönmeliyiz.
Satın almakla, ithalatla nereye kadar!
Miras yiyen, tembel, evini yönetmekte sorumsuz çalışkan babanın haylaz oğluna döndük!
*
Gidişatın olumsuzluklarını gören çareyi üretimde bulan yerel yöneticilerimiz de var...
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Dr. Hilmi Güler başkanımız Ordu ilimizde her alanda adeta bir üretim seferberliği başlattı.
"Düşünen, Üreten, Yarışan Ordu" sloganı örneklerini görünce ülkem, yarınlarımız adına sevinç ve mutluluk duyuyoruz.
Mesele geçtiğimiz günlerde Ordulu çiftçilere tonlarca buğday tohumu dağıtılması alkışlanacak çalışmadır.
*
İşte haberi:
"Ordu tarımla kalkınıyor
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler’in tarımsal alandaki kalkınma hamlesi her geçen gün büyüyor. Yapılan çalışmalar kapsamında, Mesudiye ilçesindeki üreticilere 54.5 ton sertifikalı buğday tohumu ve macar fiğ tohumu dağıtımı gerçekleştirildi. Yeni tohum dağıtımıyla birlikte 4 bin dekar atıl arazi daha üretime açıldı.
Ordu Büyükşehir Belediyesi"
*
Kaldı ki, yerel yönetimlerin tarımsal üretimi desteklemesi yetmez, Devlet olarak çiftçiyi desteklemek şarttır, şarttan da öte zorunluluktur.
Bu yazı toplam 1949 defa okunmuştur