Ne zaman ne tür doğal afetle "kesin" karşılaşacağımız bilimsel ölçümlerle günümüzde bilinmiyor olsa da "her an" olabileceği bir gerçek.
Buna karşılık doğal afeti "kader" sayıp beklemek yerine hazırlıklı olmak, hazır beklemek akılcı olanıdır.
17 AĞUSTOS 1999 Gölcük depremini bugün 35 yaş ve üzerinde olan herkes bir şekilde medya görüntüleriyle, bizzat yaşamış olması dolayısıyla hatırlar.
O büyük yıkım 17 Ağustos 1999 yılında, saat 03:02'de meydana geldi. Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan deprem 45 saniye sürdü. Depremde Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce'de 17 bin 480 vatandaşımız hayatını kaybetti. 43 bin 953 kişi yaralandı.
Bir dakikadan az bir sürede 17 binden fazla canımızı kaybettiğimiz depremin üzerinden 23 yıl geçmiş olmasına rağmen o günü bir şekilde yaşayanların hafızalardan o acılar ve görüntüler hiç kaybolmadı.
*
Bugün olası doğal afetlere ne kadar hazırlıklıyız?
Esas sorgulanması gereken soru bu.
Malum İstanbul ilimiz başta Marmara bölgesinde büyük bir depremin olacağı uzmanlarca ifade ediliyor.
17 AĞUSTOS 1999 yılında yaşanan felaket dolayısıyla yapılan anma toplantılarında İstanbulda açıklanan bir raporun verileri hayli korkutucu.
Rapora göre, olası bir depremde İstanbul' da hasar alması muhtemel bina sayısı 86 bin 400'den fazla.
Rapordan bir paragraf:
"İstanbul'da deprem riski, Avrupa Yakası'nda Haliç ile Küçükçekmece Gölü arasındaki geniş bölgeyi, sahil hattında Bakırköy, Zeytinburnu ve Fatih ilçeleriyle meskûn nüfus yoğunluğu yüksek olan Bahçelievler, Güngören, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa ve Küçükçekmece ilçelerini kapsayan bir alanı tehdit etmekte. Anadolu Yakası’nda ise sahil şeridi boyunca, özellikle eski yapı stokunun yoğun olduğu alanlarda öne çıkmakta.
İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı'nca yapılan güncel tahminler doğrultusunda ağır veya çok ağır hasar alması öngörülen binaların, tahmin edilenden 1,8 kat (yaklaşık 86 bin 400 bina) fazla olduğu öngörülüyor."
Raporda açıklanan bilimsel veriler uzayıp gidiyor.
Yalnızca depremle meydana gelebilecek yıkımdan da söz edilmiyor. Depremin doğurduğu Marmara Denizi'nde ki olabilecek tsunaminin altyapıya vereceği zarar, yıkımın boyutlarından da bahsediliyor.
Sözün kısası nereden bakarsanız korkutucu bir tablo ülkemizin önünde bizleri bekliyor.
Şüphe yok ki vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü asıl görev ve sorumluluk ülkemizi yöneten idarecilerinize düşüyor.
Bireysel alınacak tedbirler bir yere kadar.
Yurdumuzun her köşesinden bir canı İstanbul' da yaşıyor olduğunu varsayarsak "Allah korusun" beklenen felaket çok ocaklara ateş düşürecek, acılar bırakacak gibi...
Tekrar edersek, ülke olarak doğal afetlere hazır mıyız?
Cevaba gelince;
Raporlarda kayıt altına alınan ilk depremde yıkılacak (şimdilik ayakta olan) bina sayısına bakılırsa "inşallah deprem olmaz" duasına sığınmaktan başka umut yok gibi...