12 Aralık 2022 Pazartesi Saat: 05:15
1400'lü yılların başlarında Mahmut isminde bir çiftçi, tekke boğazı tarafındaki tarlasını sürerken içi altın dolu üç büyük yekpare oyulmuş küp bulur. Bergamalı çiftçi bu altınların devlete ait olduğunu düşünüp Küpleri yetkililerine bildirir. Üç küp Osmanlının başkenti Bursa’ya gönderilir. O zamanlar II. Murad tahttadır. Padişah Bergamalı çiftçinin bu davranışından etkilenerek;
-“İki küpü bizim, bir küp senin, hangisini istersen al” der
Çiftçi: - “Madem ki altınlar için buyruk yoktur o halde şu ağzı kırık küpü bana kalsın der”.
II Murad Çiftçinin altınları da kabul etmemesine çok duygulanır. Çiftçiyi paşalık ünvanı ve Bergama’da büyük bir arazi ile ödüllendirir.
Üç küpten daha yüksek, dış yüzeyi pürüzsüz ve söbü şekilli olan ikisi de başkentte kalır. O iki uzun küp bugün Ayasofya'dadır.
Zenginleşen Bergamalı çiftçinin oğulları sonradan hamam inşa ettirirler ve bu küpü de başköşeye yerleştirirler. Hamam o günden sonra Küplü Hamam olarak bilinir. Yaklaşık dört yüzyıl boyunca küp hamamın başköşesinde durur ama 17 ve 18. yüzyıllarda Bergama'ya gelen Avrupalı gezginler küpü fark ederler ve satın almak için hamam sahiplerine para teklif ederler. Bergamalılar dede yadigarına sahip çıkıp küpü satmazlar. Fakat Osmanlının en modernist padişahlarından olan II. Mahmut bu küpü isteyen bir Fransız'ı kırmaz ve Paşa’nın torunlarına bir ferman gönderip küpün derhal Fransız’a verilmesini emreder.
Bergama Krallığının başkenti Bergama'da bin yıldan daha fazla boyunca toprak altında kalan, bulunduktan sonra kısa bir süre Osmanlının başkentini ziyaret eden ama tekrar Bergama'ya gelen ve dört yüzyıl boyunca bir hamamı süsleyen küp artık Fransa'nın başkenti Paris'e ulaşmıştır.
Bugün Louvre Müzesinin nadide eserleri arasındadır. Paris'e yolunuz düşerse Louvre'a uğrayın, Bergamalıların uğruna servet değerindeki teklifleri geri çevirdiği Küplü Hamamın küpünün yanına vardığınızda derin bir iç çekin! Alıntı