Önce Yüce Allah’ın akıl vererek yarattığı Varan Otobüs işletmesini kuran ve işleten Nevzat Hüseyin Pekuysal beyefendi gibi iyi ve güzel ahlaklı örnek insan, örnek aile reisi, örnek esnaf olacaksınız. Tabii önce insan olmak işi sadece sizden, sizin kişisel çabalarınızdan kaynaklanmıyor. Siz Ağaç kovuğundan çıkmadınız. Sizi bir baba kazandı, bir anne doğurdu. Mesele kazanmak ve doğurmakla da bitmiyor. Kazanmak ve doğurmakla bitse ülke, Ünye ve dünya öncelikle iyi ve güzel ahlaklı örnek insanla kaynardı…
Demek ki neymiş, önce iyi ve güzel ahlaklı vicdanlı örnek insan olmak için, kazanan babadan ziyade, Varan Otobüs İşletmesini kurup işleten Nevzat Hüseyin Pekuysal beyefendiyi doğurmakla bırakmayan varlık sebebi annesi gibi özde anne olacaksın.
Ülkede Ünye de ve dünyada özde anne çok. Bundan hiç kimsenin hiç birimizin zerrece kuşkusu yok.
Ancak biz ülke Ünye ve insanlar olarak günümüzde özlem duyduğumuz o eski insani güzellikleri yaşayamayıp 1963 yılında yaşanan insani güzellikler ile avunmak durumunda kalmışsak, ya da bırakılmış isek kendimizden ziyade seçerek görev ve yetki verdiğimiz seçilmiş ve atanmış sevk ve idarecilerimizi sorgulamalıyız…
Evet, içimiz acıyarak ifade etmemiz gerekirse Ülke, Ünye ve yüce Allah’ın akıl vererek yarattığı tüm insanlar olarak, yiğidi öldür ama hakkını ver der atalarımız biz yıllar önce ı̇nsanmışız… 1963 yılının bir sonbahar günü̈…
Varan Turizm'in o zaman Ankara'da bulunan Küçük Tiyatro’nun hemen bitişiğindeki terminalinden İstanbul otobüsü̈ hareket etmek üzere. Terminalde bir hareketlilik var.
14-15 yaslarında, Çocuğunun elinden tutmuş̧ bir baba, otobüse yaklaşarak kaptan şoföre: “oğlum Galatasaray Lisesi’ne gidiyor, yatılı okuyacak. Onu yalnız gönderiyorum, İstanbul’da güvenilir bir taksiye bindirip okuluna yollar mısın?” deyip ekliyor:
“Valizini de unutmasın."
Kaptanın cevabı "Elbette siz hiç̧ merak etmeyin," oluyor. Endişeli baba, nemli gözlerle, hareket eden otobüsün arkasından el sallıyor.
İki gün sonra baba, telaşlı bakışlar ve heyecanlı adımlarla terminale geliyor. "Oğlumu Taksim'den Galatasaray Lisesi'ne götüren sahsın kim olduğunu öğrenmek istiyorum," diyor.
İstanbul terminalimizi arayıp soruyoruz; fakat ilginçtir ki arkadaşlarımız bize bu sahsın kim olduğunu söylemek istemiyorlar.
Babanın telefon numarasını alıp ona sonucu bildireceğimizi söylediğimizde ise daha fazla dayanamayan baba gözyaşları içinde anlatmaya başlıyor.
"Yahu kardeşim, o kişi kimse, oğlumla beraber idareye gitmiş̧. Kayıt işlemlerini tek tek tamamlatmış̧. Bavulunu taşımış̧, teslim edilen eşyaları almış̧. Sonra yatakhanede onun çarşafını sermiş̧, nevresimini takmış̧, dolabını yerleştirmiş̧." Baba hıçkırarak anlatmaya devam ediyor.
"Ben ya da annesi gitseydik biz de aynısını yapardık," diyor. Derin bir “oh” çekiyoruz.
Oysaki hiç̧ de alışık olmadığımız bir şikâyet dinleyeceğiz korkusunu yaşıyorduk…
Bu kez daha ısrarlı bir bicimde çocuğu okula götüren sahsın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Epey uğraştan sonra da hayretle öğreniyoruz kim olduğunu.
Çocuğu Galatasaray Lisesi'ne götüren şahıs Nevzat Hüseyin Pekuysal… Şirketin sahibi.
Yıllar sonra kendisine "Nevzat Bey, bu olayı anımsıyor musunuz?" diye sorduğumuzda, gözleri doluyor ve insanın içine isleyen bakışlarını üzerimizde gezdiriyor.
"O baba bana dünyadaki en değerli şeyini, oğlunu emanet etmiş̧. Ben bu emaneti başkasına nasıl emanet edebilirdim ki?" diyor.(Netten alıntıdır).