Yeni bir yıl, mutluluklar dileyerek kocaman bir “Selam” Ordu' ya…
Uzun bir süre Ordu’ da yerel bir gazetede yazdığım yazılarıma kendi isteğimle son vermiştim. Ancak Ordu; yaşamım da önemli yer, sorunlarıyla ilgilenmek istediğimden her yaz gelince, elimde olmadan özlediğim ve yine o muhteşem doğasıyla yazın büyük bölümünü geçirdiğim memleketim. olunca ve Ordu Tribün gazetesinden teklif gelince çok sevindim, hemşerilerime yazarak tekrar bağ kuracaktım.
Tabi ki bu şekilde sadece Ordu’ da değil, Türkiye' nin her yerinde yaşayan hemşerilerimle de iletişim içinde olacağım.
Tribün, Ordu’ nun geleneği olan gazetesi. Burada yazmaktan onur duyacağım kesindi, bunda da gazetenin tarihi olan Atilla Şimsek’ in isteğinin de rolü büyüktü.
Ama asıl burada etken olansa denizi hilal gibi gören koyun ortasında yaralan Efirli’ nin en güzel noktası olan, hem Vona burnunu hem de Ordu Giresun ayrımı olan burnu gören fındık bahçesi arazide o Ordu manzarasını izleme özlemim.
Bundan böyle sevdiğim memleketimin insan insan, insan kamu, insan ekonomi ilişkileri, yani toplumsal konularda yazılarımla okuyucuyla birlikte olacağım.
Gün ülkenin günü. Sorunlarsa hepimizin, yani bizim. Karakterim gereği sorunların üstüne basarak geçemem, burada sorun varsa parmak basacağım.
Ordu’ da gençliğimin üç yılı, Perşembe yani Vona’ da ise geçen altı yıllık çocukluğumun bilinçli anımsadığım iki yılı benim için önemli. Çünkü o yıllar ve her yaz fındık bahçelerinde ki serüvenlerimdir benim karakterimin temel özelliklerini belirleyen. Hele gençliğimin o üç yılı, askeri hakim olan babamı, benim ve ailemin de içinde olduğu Konya’ da yaşanan trafik kazasında kaybetmek ile başlayan temel hayat hikayem.
Bu sürede yaşadığım babamın akrabalarına karşı kendim ve ailem için verdiğim mücadelenin getirdiği travmatik bilinç de, o süreçte ve sonrasında ki seçimlerimde temel oldu. Ordu benim için bu açıdan da önemli, Yunus Emre’ nin söylediği gibi adeta “Hamdım, piştim”
Geldim öyle yada böyle bugüne. Ordu’ nun yaşayan en eski gazetesi sayılabilecek Tribün’ de, şimdilik haftada bir yayınlanacak yazılarıma en büyük destek ise okuyucularımdan olacak. Onlar olumlu veya olumsuz eleştirerek, yazılarımın yönünü belirleyecek.
Önümüzde yerel seçim bulunuyor. Bu seçim sadece Ordu yereli değil, ülke genelinin de geleceğini belirleyecek. Bu seçimler; ülke ekonomisi ve siyasetinin halka getirisinin, yerel ve genel toplumsal yaşamda ki paylaşımın nasıl olacağını gösterecek.
Düşünün ki adalet sistemi. Hukuk yoksa veya çürümüşse bir ülkede, o ülkenin geleceği yoktur. Düşünün ki kamu görevlileri görevlerini bilerek, bilmeyerek yapmıyorsa ve onlar için bir uygulamanın tespiti sonrasında, idari hukuki işlem yapılmıyorsa orada hukuk yoktur.
Örneğin Ordu yerel için söyleyeyim. Genellikle fındık tarımına dayanan ekonomisi olan bir il. Tarım arazisi sahibinin benim gibi işi nedeniyle arazinin olduğu ilde yaşamadığını düşünelim. Kayıtlı, kuyutlu, tapulu, vergisi yasal olarak ödenmiş olan arazisi, bir gün de, kendine duyurulmadan, kadastro yenileme denilerek başkaları üzerine geçiriliyor. Yada bir başka tapulu arazimin bir bölümü, yine kadastro çalışması adı altında tapu kayıtlarına rağmen.bir komşu arazi sahibine aktarılıyor.
Her iki olayda da eğer tapu sahibi bir yıl içinde öğrendiyse bu hatalı kaydırmayı, yok saymayı,- hatta kasıtlı da olabilir- itiraz edip,. hukuk arayışına girer
Tapu üzerinde yüz ölçümü belli olan, mal sahibinin adına kayıtlı araziden görevli memurlar eliyle ( hata veya değil) aktarılan miktarın tamamını değilse de, önemli miktarını mahkeme yolu açık olmak üzere geri alsa da, kalan miktar için ise, mahkeme yolu açık olmak üzere “kabul edilebilir hata” diye açıklama yapılabiliyorsa, yada bir yıl sonra vergi vermeye gittiğinde kadastro çalışması sırasında şahitler yoluyla ada kayıtlı hissenin diğer hissedarlara aktarıldığını öğrenip itiraz süresi geçtiği için on yılda mahkemeye gitmesi söyleniyorsa, bu ülkede hukuk. işliyor, kural vardır denilebilir mi? Üstüne üstlük açılan davada vergi numarası, ödenen paralar vs kanıt olarak sunulurken, mahkemeye; davanın altı yıl sürmesiyle ilgili. “daha ne kanıt olacak?” demek. yetmez mi? Aksi durumda hukuk var denilebilir mi? Sonra hukukun olmadığı yerde sokağın hukuku geçerli olur. Yanlış kararlar veren tapucular, adli personel, neden bunları düşünmez?
İşte “çökme” diye tabir edilen bir hukuk oluşur, karşılığında da bu kez dağ hukuku oluşur..Bu da bir ülkenin yok oluşudur.
Bir ülke düşünün… Yeni yıla daha girilmeden, Cumhurbaşkanlığı Kupası için Suudi Arabistan’ da izleyicisiz bir maça giden bu ülkenin marka iki takımı, Fenerbahçe ve Galatasaray ‘ ın Atatürk ‘ ün sözü yazılı “ Yurtta Sulh , Dünya’ da sulh” pankartına dahi tahammül edemeyen Suudi yönetiminin tavrında dahi ülkesinin muhalefeti suçlanıyor.
Dahası Kıbrıs için tepki vermeyen Filistin için neredeyse halkın yarısı suçlanacak. Oysa bilmiyorlar mı?
O günün gazetelerinde var, ABD 6.filosunu kıble yapıp, namaz kılındığı. Filistin halkına İsrail ile ilk çatışmaların da destek için devrimci diye tanımlayan sosyalist gençlerin gittiğini.
Söylenecek çok şey var, hepsini buradan söyleyemeyiz.