Akıl sahibi ve akıl sağlığı yerinde, düşünerek, taşınarak sorarak sorgulayarak yaşayan saygıdeğer insanlar ve okurlar, bugün sizlerle kendine saygılı işine sevdalı iş ve aş yaşamını çocuk yaşında ayak bastığı mega şehir İstanbul’da sürdüren Ünyeli iş insanı bir kardeşimizin günümüze gelene dek gördüğü ülkeye ve hayata dair canlı tanık olduğu ve bizzat yaşadığı insan odaklı olumlu ve olumsuzlukları “İpin ucu kimin elinde bilmek gerekir….Yetkililer, yeterli mi???Sormak lazım….”Başlığı altında kaleme aldığı özel ve önemli makalesini yaptığım mini yorumla paylaşarak şu teknoloji çağında halen daha kendi kıymetinin farkına varamamış başkalarının salyalı ağızlarına barak köle misali yalamaya devam eden insanlarımızın ayılıp uyanarak kendine gelmelerine ve yatırıldığı ölüm uykusundan bir an önce uyanıp da huzur ve güven içerisinde insanca yaşam sürmelerine karınca kararınca katkımız olsun istedik.
Buyurun okuyun okutun payınıza ne kadar düşer ise o kadarını alıp misafir olarak bulunduğumuz fani dünyada hep beraber huzur ve güven içerisinde yaşamak için insanca mücadeleye günümüze kadar olduğu gibi başkalarının salyalı ağzına bakarak değil, hür ve özgür irademizle bilerek ve isteyerek can,mal ve namus korkusu kuşkusu yaşamadan, insan onur ve gururuna yakışır biçimde insanca devam edelim…
Günümüzde türlü parasal işlemi dijital uygulamalar üzerinden yapabiliyor ve teknoloji her alanda kendisini hissettiriyor fakat bir alan tabu gibi oraya giremiyor oda; Siyaset!
"Siyasi partilerin merkezi ve yerel yönetimlerin karar ve uygulamaları dijital ortama aktarılıp şeffaflaştırılamıyor!" Dijital çağda artık birçok eski uygulama anlamını yitirdiği gibi, siyasetin toplumun ihtiyaçlarını görmüyor görmediği gibi siyasi partileri birer özel yönetilen "komün"
“cemaat” ya da “dernek” haline getiriyor. Ülkemizde yeni anayasa konuşulurken hala seksen darbesinden kalma siyasi partiler ve seçim kanunu yürürlükte. Parti genel başkanlarına sınırsız yetki verene hazine yardımı ve baraj gibi bir ton garabetin olduğu bu iki kanuna itiraz eden bile yok!
Üyelerce seçilen delegeler, delegelerce seçilen yönetim kurulları; bazen sesi çok çıkanın görev aldığı, hitabet ve belağatı (İyi konuşma ve sözle inandırma yeteneği) yâda hamaseti kuvvetli olanın önde gittiği, siz bilirsiniz efendim, siz bu konuların uzmanısınız gibi lider övücüler her zaman değerler üzerinden hareket eden menfaati için uygulamalara itiraz etmeyenlerin yerine hataya itiraz eden siyasiler maalesef günün reel siyasetine ayak uyduramıyorlar. Belli bir düzlemde olan birikimli ve ilkeli insanlar bu kitlenin karşısında durabilir mi?
Denetim ve oylama teknolojinin uygulandığı ve seçtiklerinizi çok rahat beş yıl takip edip sorgulayabileceğimiz bir sistem oluşturabilecekken, beş yıl hiçbir şey yapamadan takım tutar gibi noter gibi sandığa gidip onay vermek hesap soramamak bu gün önümüzdeki en büyük engeldir. Bu engelinde en büyük sebebi her şeyi kontrol etmek isteyen güç ve tek başına yönetmek arzusudur. Çok seslilik bir siyasi partilerin kapısından geçen en zor şeydir.
Finansman şeffaflığı olmayan siyasetin mafya para trafiğinden ne farkı kalıyor! Üyelerin maddi bedel ödemediği hiçbir hareket şeffaf olamaz ve hesap sorulamaz. Sadece insan verdiğinin hesabını soruyor ve bu tür uygulamalar ise il, ilçe, genel merkez dâhil siyasetse geniş katılımın ve tabanın önünde en büyük engellerden birini oluşturuyor.
Ülkenin tüm il ve ilçelerinde merkezi yönetim gibi teşkilatlanma tüm ileri demokrasilerde yokken bizde hala mecbur tutulması bir çok gereksiz bina araç gerece kira ve bedel ödenmesi bu kadar pahalı bir maliyet ve siyaset ister istemez siyasette “nerden buldun” konusunu
gündeme getiren siyaset yapmak istediği halde geliri olmadığı için yapamayan bir kitleyi oluştururken, tam tersi maddi kaygısı olmayanlar için bir sosyal oyun ve statü oluşturma alanına çok kısa bir sürede dönüşebiliyor. Bu da siyasetini Yüksek maliyeti nedeniyle gençlerin ve kadınların gereği gibi siyasete katılımı mümkün olamamaktadır. Siyasi partilerin bünyesinde oluşturulan gençlik ve kadın kolları ise tamamen kaldırılması gereken yapılardır. Kadınlarda gençlerde oy kullandıklarından eşit bireydir ayrı bir örgütlenme ise gereksiz bir külfettir.
Artık adına “siyaset esnafı” da diyebileceğimiz ayrıcalıklı bir sınıf oluşmuştur. Aileden siyasetin içinde olan, soy isim ve aşiret gibi ağırlıktan kendisine imtiyaz oluşturan ve hayatı boyunca siyasetten başka hiçbir iş yapmamış ya da siyaseti perde yapıp arkadan ticaret, yolsuzluk takipçilik yapan bu “siyaset esnafına” ek olarak para ve finans sağlayan kişiler ise adeta siyasetin sahibi gibi hareket etmektedir. Bu insanları ölene kadar siyaset ve odalar sivil toplum kuruluşlarını adeta işgal etmektedirler.
Maalesef halkımız teknolojinin kullanılacağı bir siyaset değil “karizmatik liderlik” peşinde koşmakta, iktidarda olan bu liderlerde tüm siyaseten alanını doldurup en küçük bir muhalefet hareketine bırakın yaşam alanı bırakmaya nefes alma alanı bile bırakmamaktadır. Bu tarz liderler özgün muhalefeti değil kendi güdümü altında bir muhalefeti tercih etmektedir.
Bu yüzyılda hala 1960 ve 1980 anayasası ile yürüyen Türk siyaseti teknolojiye kapılarını açmıyor örgütlenme hakkını hala Ankara’da genel merkez bulunma şartı koyan dijital toplanma ve teşkilatlanmaya kapılarını kapatan bina veya salon kirası, yeme, içme, ulaşım, kırtasiye, kira gibi birçok gereksiz maliyetin altında boğulan partiler ve bu maliyete ayak uyduramayan sessiz çoğunluk ve geniş
halk kitlerini siyasetin dışına itmekte ve katılımcı bir demokratik yapının kurulamamasının en önemli etkenlerinden biridir.
Bu durumda da siyaset belli zümrelerin, ağzı laf yapan hatiplerin, soyadı ve aşiret, parası olanların tekelinde var olan yerel yönetimlerin partileri finanse ettiği bir yapıdan ileri geçmemektedir. Bundan “siyasetin ağaları” hiçbir şekilde şikâyet etmemekte ve beş yılda bir oy kullanan kişiyi mühür basan robot gibi görmektedir.