Allahın’ın isimlerinden biri de Rab’dır yani öğreten, terbiye eden. Kur’an ise “Oku” diye başlar; okumak, yaratılış, sevgi, kalem, öğrenmek ilk inen ayetlerdeki kavramlardır. Bu kavramlara varlığı anlamanın/anlamlandırmanın anahtar sözcükleri de denilebilir. Okumak; bilmek, düşünmek, akletmek/aklını çalıştırmak demektir; okumak fark etmek, idrak etmektir. Vahiy ısrarla bu kavramların altını çizer; çünkü vahyin kendisi okumaktır. Vahiy önce insanın yaratılışının, tabiatın, tabiatta olan bitenin okunmasını/araştırılmasını ister. Okumayan, düşünmeyen ve bir bilinç oluşturmayan toplulukların güdülmesi kolaydır çünkü.
Öğrenmeye çalışan, akleden, düşünen insanadır hitap... Farklılığı ortaya çıkaran, uykuyu ibadetten hayırlı kıldıran şey fikrin kendisidir. Hz. Peygamber, “alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır/üstündür” derken tam da bu espriyi ortaya koyar. Sürekli öğrenen insan olmak kolay değildir belki ancak insan olmanın bir gereği bir şartıdır. Çünkü öğrenmek isteyen insan hakikate taliptir. Yalnızca hakikat yolcusunun ruhu özgürleşir.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Ali imran 104) "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"
Bilgilerin yarıştırılması yerine bilgilerin karıştırılması daha akılcı bir davranıştır.
Ben bir şey biliyorum.
Sen bir şey biliyorsun.
Ben bildiğimi sana öğreteyim.
Sen bildiğini bana öğret.
Birlikte iki şey bilelim.
Herkesin herkese öğretebileceği bir şeyler vardır.
Herkesin herkesten öğrenebileceği birşeyler mutlaka vardır.
Her servet dağıtılarak biter, bilgi dağıtılarak çoğalır.
Kibir, kendini beğenme, ben bilirimcilik,mükemmelcilik, Tanrı kompleksi birbirini tetikleyerek insanı cehenneme götüren bir süreçtir. Oysa insana ve insanlığa yakışan bilgiyi paylaşmak, paylaşarak çoğaltmak, birlikte bilgi üretmek ve kullanmak, başkasının bilgisine de değer ve fırsat vermektir.
Ama günümüzde ne yazık ki; Eğitim eğitimli eğitimsiz insanlar tarafından bilgi,kültür,görgü kural yerine, gündelik çerçöp hiçbir kayda değeri olmayan, ilim ve irfan’la alakası olmayan, görgü kuralları dışındaki paylaşımlara da rastlamaktayız,
"Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz." Emrine muhatap olan bizler, bu şuuru sindirip gereğini yapma erdemiyle yaşama şerefine ulaşamazsak, muhakkak ki felâketle buluşmak kaçınılmaz olacaktır.
Yunus der ki;
İlim ilim bilmektirİlim kendin bilmektirSen kendin bilmezsinYa nice okumaktır
Okumaktan murat neKişi Hak'kı bilmektirÇün okudun bilmezsinHa bir kuru ekmektir
Okudum bildim demeÇok taat kıldım demeEğer Hak bilmez isenAbes yere gelmektir
İlim, bilgi beraberinde tevazu ve alçak gönüllülüğü getirir ve onlarla taçlanır. Tevazu ile taçlanan bilgi karşımıza kâmil insan olarak çıkar.
İşte hayatın hedefi ve sırrı burada açığa çıkmaktadır. Öğrenmek ve öğrendikçe meyveli ağacın dalını bükmesi gibi boynumuzu bükmek, kendimizi Hak'ka ve halka vakfetmek. Ne mutlu öğrenip küçülerek kendini halka ve Hak'ka adayanlara ve ilmi ile amel edenlere, ilmini yayanlara, ilminin zekatını verenlere, ilmi ile beraber topluma örnek olanlara;Cehalet ise küstahlıktır felaketin en başta gelenidir.”ilim öğrenmek pahalıdır; ama cehalet ondan çok daha pahalıdır.”En büyük savaş ,cahilliğe karşı yapılan savaştır.Allah Resulü;"Ya alim ol, ya talebe ol, ya dinleyenlerden ol, yahut bunları sevenlerden ol, beşincisi olma helak olursun." İlim irfan sahibi olana yakışan en güzel haslet ise haddini bilmesi ve hakkına rıza göstermesidir. Okumuş alim olmuş ama; adam olamamışlardan, Allah bizleri uzak eylesin