Adıyaman Atatürk İlkokuluna başladığım, Ticaret Lisesinden mezun olduğum ve tamamlayamadığım yüksek okullara gidip geldiğim günleri hatırladım.
Bir başka dönemdi o günler; kararsız, hedefi olmayan ama sonunda başarılı, sevilen, tanınan yani kısacası “en” sınıfındaki gözde insanlardan birisi olmayı düşünen ve hatta öyle olduğuna inanan bir insandım, herkes gibi…
Cahillik dönemi derler bizim o yıllara, çünkü akil-baliğ olmamışızdır. Dünyamız küçüktür, geleceği sadece bizim penceremizden gördüğümüz kadarıyla değerlendirirdik, herkes gibi…
Dünyayı dar açıdan gördüğümüzdendir, o yıllarda dünyanın en önemli insanı bizizdir, biz mutluysak herkes mutlu, üzgünsek herkes üzgün olmalıydı…
Bir yerimiz mi acıdı, biri bizi üzdü mü, haksızlığa mı uğradık neyse o anki halimiz başta anne-babamız olmak üzere dünyadaki her insandan bize yakınlığı kadarıyla özel ilgi isterdik… Çünkü “en” olan kişi bizdik, bizden başkası ise “dünya sahnesinde figüran”…
Sonra bir gün fark ettik ki geçekler öyle değilmiş… Kimimiz şanslı çıktık, çünkü bu gerçeği erken fark ettik… Ama kimilerimiz için iş işten geçmek üzeredir, hatta geçmiştir… Bu bilinçsiz, kararsız ve delikanlı dönemin sonunda gerçekleri görenlerimizin sık tekrar ettiği “keşke” kelimesiyle başlayan cümleler dökülür dilimizden… “Keşke” rahmetli annemi o gün kırmasaydım, “keşke” babamın tavsiyesini dinleseydim, “keşke” öğretmenlerimin verdiği bilgileri can kulağıyla dinleseydim, “keşke” o önemsemediğim iş sınavını kaçırmasaydım…
Çocukluk ve gençlik dönemimizin bittiğini fark edip de hayatın gerçeklerini gördüğümüz yıllar dünyaya daha geniş pencereden baktığımız yıllardır, kimin bakış açısı daha genişse o insan, o kadar aydındır, olgundur, başarılıdır… İşte mühim olan gerçek de budur.
Bu yazımın sebebi “keşke” dediğim bir konuyu sizlerle paylaşmak değil, “peki dünyaya bu geniş pencereden bakabilmenin yolu nedir” diye soranlara edindiğim tecrübeyle ışık tutmaktır.
Dünyaya en geniş pencereden bakmanın yolu; dünyada yaşayan insanların sayısını düşünmek, onları hayalde bir araya getirmek ve kendimiz de dahil olmak üzere yer yüzünü kaplayan insanların arasındaki fiziki büyüklüğümüzün oranını hesaplamaktır.
“Acaba ben, bu dünyada yaşayan 5-6 milyar insan arasında kaçıncı sıradaki en uzun, kilolu, güçlü, sağlıklı, akıllı, güzel, başarılı, önemli ve iyi kişiyimdir” gibi çoğaltılabilecek soruların cevabına bakıp da gerçeği görmemek mümkün değildir. Göreceksiniz ki bu soruların cevabı çok basit; Biz de bu dünyada yaşayan 5-6 milyar insandan ve hatta tarih boyunca yaşamış milyarlarca insandan sadece birisiyiz, biz ne kadar başarılı, iyi, sağlıklı, güçlü, varlıklı ve kısacacı ne kadar “en”lerdeniz diye düşünürsek düşünelim “bizim gerçeğimiz milyarlar arasında sadece bir” olduğumuzdur…
Mehmet Emin Danış
(2011)