"Ülkede en önemli sorun nedir?" diye sorulsa her kesim kendine göre hayati düzeyde önemli gördüğü "yaşamsal" diye nitelendirdiği sorunları sıralarlar.
Mesela, emekli vatandaşlarımız, "geçinemiyoruz, hayat pahalılığı, 10 bin lira maaş yetmiyor" der.
Gençler, " İş bulamıyoruz, işsiziz, para yok."
Hasta vatandaşlarımız "tedavi olamıyoruz, devlet hastanelerinden randevu alamıyoruz" der.
Son yıllarda halkımızı derinden etkileyen hayat pahalılığı-yüksek enflasyon, işsizlik, diplomalı işsizlik, sınavlarda mülakat uygulamaları, adam kayırma, liyakati önemsememe, yabancılar, göçmenler, kadına-çocuğa şiddet, asayiş olayları, sokakların güvensizliği, çevre, maden sahaları, yabancıya toprak satılması gibi nedenlere bağlı mutsuz bir toplumun resmi ortaya çıkıyor.
*
Ancak en önemli sorun yıllardır seslerini duyuramayan ya da duyulmak istenmeyen ülkemizde adeta milli güvenlik sorunu haline gelen çiftçilerin sorunları.
Bugün ülkenin dört bir yanında hangi çiftçiyle konuşsanız size şikayet eder. Ürettiği ürünü değer fiyatına satamadığını anlatır.
Narenciye üreticileri bütün sonbahar kış boyunca haber konusu olduklarında portakal, mandalina, limonlarını değer fiyattan satamadıklarını, bahçelerde kaldığını konuştular.
Rize'de bugünlerde hasadı yapılan çay çiftçileri devletin açıkladığı taban fiyatı az bularak ses yükselttiler.
Sokaklara tepki niyetine taze toplanmış çay döktüler.
Yine bugünlerde hasadı yapılan buğday üreticileride aynı şikayetle ekranlardalar.
Yakın gelecekte sırada fındık çiftçileri var.
Şimdiden siyasi iradeyi baskılama adına her yıl uygulanan düşük fiyata ortam hazırlamaya dönük küresel güçler ülkemiz içerisindeki işbirlikçileriyle çalışmalar yapıyorlar. Geçtiğimiz günlerde daha fındığın doğmadığı yaprak açtığı bir dönemde uçuk, olabilirliğine hiçbir şekilde ihtimal dahi verilmeyen bu yılın Türkiye fındık rekoltesini açıkladılar.
*
Sorunlar, sıkıntılar yumak yumak her yıl artarak halkımızı etkilemeye devam ediyor.
*
Geçtiğimiz hafta içerisinde görsel ve yazılı basında Türk çiftçisi ile ilgili gündeme gelen bir haber çiftçinin geldiği noktayı hiç iyi göstermiyor.
"Tarım devlet eliyle bitiriliyor" denilerek yayımlanan haberde, Tarım ülkesi olan Türkiye’de ipotekli tarım alanı 42 milyon 360 bin 880 dekara ulaştığı, ipotekli çiftçi sayısı 2 milyon 230 bin 758 kişi olduğu açıklandı.
Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, çiftçinin üretmek için borçlandığını aktararak, “Bu iktidarın politikası. Çünkü Türkiye’de tarım şirketleştirilmek isteniyor. Küçük çiftçilerin ve köylülerin topraklarından kopmasını ve bırakmasını istiyorlar” dedi
Haberin devamında bir bölüm şöyle:
"Derinleşen ekonomik kriz nedeniyle borçlarını ödeyemeyen yurttaş sayısı her geçen gün artarken 2023 yılında 2,2 milyon çiftçinin bankalara borcu 391 milyar lirayı aştı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verdiği bilgiye göre; ipotekli çiftçi sayısı, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısından fazla. ÇKS kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 172 bin 974 kişi olurken tapusu üzerine ipotek konulan çiftçi sayısı ise 2 milyon 230 bin 758 kişi oldu. Yani geçimini tarımdan sağlamayanların bile tarlaları, bağ ve bahçeleri ipotek altında. Verilere göre; ipotekli tarım alanı da 42 milyon 360 bin 880 dekara ulaştı."
*
Ülkemizin gerçeği malesef böylesi bir tablo.
Çok kötü.
Acilen önlem alınması lazım.
Gıda üretimi bir ülkede milli güvenlik konusu.
Üreten çiftçi, sorun sıkıntı yaşamamalı ki üretime devam edebilsin.
Yoksa Allah korusun gıda da dışa bağımlılık ülkemiz ve Türk milleti adına istenilmeyen, ağır sonuçları olur.
Her bir şeyde dışa bağımlılık, ortak çalışmalar, karşılıklı ticaretler olabilir ama gıda da olmaz.
Kendi kendimize yeter ülke olmalıyız.