HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
HABER ARAMA


Ordu Nöbetçi Eczaneleri
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Transfer Ogezi Transfer Trabzon Havalimanı Tranfer Samsun Şoförlü Araç Kiralama

Mehmet Emin Danış

Mehmet Emin Danış

Bazı yazılar ruhun vitaminidir…

13 Aralık 2024 Cuma Saat: 12:49

Sosyal medya yaygınlaştıkça toplumsal bir değişime uğramamız kaçınılmazdı, elbette bu değişimin etkileri her yenilik için geçerlidir. İnsanların bilgi seviyesi ve karakteri aynı olmadığından karşılaştığı yenilikten aynı oranda faydalanmazlar. Kimi matematiği sever, kimi edebiyatı, kimi olaylara maddi açıdan bakar, kimi de politik açıdan.. Bunun kadar doğal bir şey yok ama toplumun genelini ilgilendiren konularda herkesin asgari müşterekte birleşmeye gayret etmesi gerekiyor. Özellikle sosyal medyada paylaşılan öyle şeyler vardır ki bazen toplumu onlarca yıl etkileyecek gelişmelere sebep olur.

 

Gazeteci hemşerim Ferhat Vural, Şehirde Bu Hafta isimli gazetesinde yayınladığı ve sosyal medyadan da paylaştığı “Çalış Dostum Çalış..” başlıklı yazısında bir anısını paylaştı. Bu anıyı okuyan çoğu kişinin “hey gidi günler, eskiden neydik, şimdi ne olduk” diye iç geçirdiğine inanıyorum. Yine hemşerim olan Prof. Dr. Bülent Sönmez ise tesadüfen aynı gün “Fetöden Sonra İki Hayati Yıkım” başlıklı bir makale paylaştı. Bu iki yazıdan kısa alıntılar yaparak söylemek istediklerime geçeceğim.

 

Ferhat Vural’ın yazısından okunmasını istediğim paragraflar şöyle:

 

“İlkokulu köyde ortaokul ve liseyi Kâhta’da okudum. Her gün 10 km yürüyerek köyden Kâhta’ya ne sıkıntılarla okuduğumuzu nasıl unutalım!

 

Rahmetli Anne ve Babamın okuma yazmaları olmadığı gibi, Türkçe de bilmiyorlardı. Babam, askerlik anılarını anlatırken okuma yazma bilmediği için yaşadığı sıkıntıları dile getirir aynısını yaşamamamız için mutlaka okumamız gerektiğini söylerdi.

 

70’li yıllardı, köyde (Mülk köyü) yaşıyor ve çiftçilikle uğraşıyorduk. Elektrik yoktu gaz lambası vardı. Bugünkü gibi her çocuğun kendisine ait odası yoktu, 8 kişi aynı odada yatıyorduk. İlkokulu bir önlük, koca 5 yılı da tek kalem ve bir defterle bitirdiğimi bugün gibi hatırlıyorum. Hele siyah önlüğün eskiyip nasıl beyazladığını unutmam mümkün değil!”

 

“Bugünkü gençlere baktığımızda imrenmemek elde değil. Yaşadığımız döneme göre her türlü imkân var, kitap, kırtasiye, bilgiye erişim ellerinin altında, neredeyse 1 km’lik mesafede bile servisle gidilip geliniyor. Bu kadar imkân olmasına rağmen maalesef kitap okumuyorlar. En önemlisi okuma hevesleri yok. Neredeyse tüm çocukların elinde akıllı telefonlar ve o telefonlarda zamanın çoğunu sosyal medyada geçiriyorlar” diyor ve soruyor:

 

“Peki, bilgi çağını yaşadığımız bu zaman da okumayan bir nesille nereye gidebiliriz?”

 

Prof. Dr. Bülent Sönmez’in makalesinden de size aktaracağım kısım şöyle:

 

“Fetöden sonra iki önemli yıkım yaşadık.. Birincisi toplumda din ve dindar algısının bozulması.. İkincisi birincisinden daha da yıkıcı olanı binyıllardır oluşan devlet geleneğinin ortadan kalkması...

 

Fetö'den sonra dindarlık ile ahlak arasında bir ilişki olmadığı şeklinde bir anlayış yaygınlaştı. Adam kayırma, soru hırsızlığı, kendi dışında olanlara tepeden bakma devlet makamlarının ehil olana değil de yandaşlara peşkeş çekilmesi vesaire gibi hususlar dine olan bakışı olumsuz yönde etkiledi.

 

Bu durum beraberinde devletin makamların da saygınlığını azalttı. Bu alanları ehil olmayanlar işgal edince devlet geleneğine olan ilgi ve saygı da azaldı. Sonuç olarak batıdaki gibi Kilisenin kaybetmesi ile materyalizmin güç kazanması ne ise burada da aynı şey oldu.”

 

Şimdi gelelim bu iki yazıdan alıntı alarak söylemek istediklerime: Öncelikle Bülent Hocanın yazdığı olumsuz gelişmelere katılmamak mümkün değil ancak ben bu olumsuzluğun sadece “15 Temmuz Hain Darbe Girişimi” dediğimiz kalkışma ile sınırlı algılanabileceğini düşündüm. Konu Fetönün kuruluşundan günümüze kadar yaşanan yaklaşık 60 yıllık bir süreci kapsadığını okuyuculara hatırlatmak istedim. Zira 15 Temmuz’a bir gecede gelinmedi. Bu olay kana karışan ve giderek çoğalan minik mikroplar gibi çoğalan bir illetti. Halen de etkisi devam ediyor. Ancak bugün yaşadıklarımızın tamamının Fetö tarafından kurgulanarak sinsice uygulanmış bir plandan kaynaklanmadığını belirtmek istiyorum.

 

Yani Ferhat Vural’ın anılarını anlattığı 1970’li 80’li yıllarda ne sosyal medya vardı ki bizi bu kadar hızlı zehirleyebilsin, ne de haberleri saniyelerle dünyaya yayan iletişim imkânları vardı. Ben gazeteciliğe başladığımda 1981 yılıydı, bir haberi yazıp fotoğrafını çekip bastırmak ve İstanbul’daki gazeteye ulaştırmamız ve yayınlanması 10-15 günü buluyordu. Bu zorlu süreçlerde yaşayan bir toplumun darbeye kalkışacak kadar örgütlenmesi elbette yıllar aldı ve bu kalkışmaya ortam sağlayan zemini de toplumun genel bir hatası olan “biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın” anlayışı oluşturdu.

 

Yani hayatın her alanında yaşadığımız bozulma (başka bir görüşle) 1980 zalim darbecilerinin çıkardığı Anayasa’yla da sınırlı değil. Bu bozulma biri birini zincirleme tetikleyen bir genel yanlışın sonucudur.

 

Ferhat kardeşimin anlattığı o zorlu dönemlerin ardından “biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın” diyen ebeveynlerin yani o zorlu süreci bizzat yaşadıktan sonra neredeyse her türlü imkâna kavuşarak bugünlerin büyüğü olan bizlerin ortak bir hatasının vebaliyle karşı karşıyayız.

 

Kendi töresinden, inancından bihaber yetişen bu çocuklarımızın geleceğinden endişe ediyorum. Çoğu kümesteki bir yumurtayı tek başına alabilecek yetenekten mahrum. Bizim nesil vefat edip gittiğinde “ne olacak bu çocuklarımızın hali” diye düşünmek zorundayız. Allah korusun başlarına bir felaket gelse çoğu bir ayda açlıktan ölür, zira doğal yaşamdan faydalanmanın yollarını bilmiyorlar. Tavuğu hayvanat bahçesinden gören, sütü marketten alan, sebzelerin çoğunun nasıl tüketileceğini bilmeyen bu çocuklarımızın geleceği için hatadan hemen dönmeliyiz.

 

Onlar için gerçek uygulanan projeler üretmeliyiz, onları tarlaya, bağa, bostana yönlendirmeliyiz. Hamur yoğurmayı, yoğurt mayalamayı öğretmeliyiz. Bunun yolu da samimiyetle uygulanan eğitim-öğretim programı ve projeleriyle geçer. İktidara geçen partilere, makama seçilen Bakan’a göre değişen projelerle olmaz, liyakatsiz ve torpille atanan Müdürle, Memurla günü kurtarmak amacıyla yapılan uygulamalarla olmaz..

 

Mehmet Emin Danış


Bu haber toplam 204 defa okunmuştur

Yazı Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Yazıya Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Yazarın Diğer Yazıları