İkinci Dünya Savaşı’nda, İsmet İnönü’nün karne uygulaması sık sık
gündeme gelmiştir. “Ekmeği karne ile verdiler.” denmiştir.
Bir çoğumuz karneyi siyasilerin söylemlerinden duyarız. Birbirlerine
üstünlük kurmak için “karne” meselesini gündeme getirmişlerdir.
Onun dışında “karne” sözünü çok fazla duymayız.
Çok fazla da kullanmayız.
Karne: Okul yönetimince öğrencilere dönem sonlarında verilen ve
öğrencinin her dersten aldığı notlarla okula devam durumunu vb.
gösteren belgedir.
Fransızca kökenli olan “karne” kelimesi okulun birinci ve ikinci dönem
sonlarında karşımıza çıkar.
Öğretmenler, öğrencilerin ne durumda olduklarını, okul ve veliler için
belgelendirir.
Bir nevi öğrenci başarılarını derecelendirme ölçeğidir de denilebilir.
Aslında hayatımızın her alanında bir karne gerçeği vardır.
Kişinin kim olduğu ile ilgili derecelendirme yapmak da bir karnedir.
Ne deriz; iyi-kötü, güzel-çirkin, çalışkan-tembel, uzun-kısa, zengin-
fakir…
İşte bu bir karnedir.
Kişinin karnesi…
Alışığızdır bu durumlara…
Çocuklar, yetişkinler kadar tecrübeli değiller tabii ki.
“Matematiğim zayıf olmasaydı teşekkür alacaktım.”
“İki notla teşekkürü kaybettim.”
“Öğretmen, sözlüme düşük vermiş yoksa teşekkür de takdir de
alırdım.”
İyi de teşekkür, takdir sonuçta belli şartları yerine getirene ya da belli
şartları tutan öğrencilere verilir. Demek ki senin şartların belge
almaya uygun değilmiş.
Neden şu da ya da bu da olsaydı teşekkür, takdir alırdım, diyorsun.
Neden ağlıyor, neden gözyaşı döküyorsun?
Çocuklar tabii ki ağlayacaklar, gözyaşı dökecekler.
Onlar her şeyin en iyisini en güzelini hak ederler.
Karne de neymiş?
Çocuk da olsa sistem yarıştırıyor…
Çalışkan, tembel ayrımı yapıyor.
İnsanoğlu, kendisinin kriterler konularak derecelendirilmesini
istemez.
Doğası gereği özgürce, kafasına göre yaşamak ister.
İlk insanları düşünürsek, kural, kaide tanımadan bir yaşam
sürmüşlerdir.
Ne zaman medeniyet gelmiş, işler insanoğlu için değişmiştir.
Yaşamın her alanında bir ölçülenme, kontrol, ödül ve ceza sistemi
gelmiştir.
Kural, kural…
Ödev, görev…
Sorumluluk…
Ne yaparsın işte medeniyet denilen böyle bir şey…
Her şey bir kural dâhilinde işler…
Yapacak bir şey yok.
Mağara dönemine geri dönebilir miyiz?
Toplayıcılık, avcılık yaparak hayat sürebilir miyiz?
Bunların hiç birisinin artık insanoğlunun yaşamında yeri yoktur.
Modern bir çağı yaşıyoruz.
Teknoloji ve bilim çağındayız.
Buna göre yaşayacak, yaşamımızı buna göre tesis edeceğiz.
İster kabul edelim, ister etmeyelim hiç fark etmez, çağın gereklerini
yerine getirmek zorundayız.
İyilerin kazandığı bir çağdayız.
İyi olmak zorundayız.
Şunu iyi bilmek gerek: Karneler, kişinin kendisini bilmesi için bir
fırsattır.
Kişi kendisini değerlendirebilir, eksiklerini tez zamanda giderebilir.
Nerede iyi nerede kötü…
Hangi dersleri peki, hangi dersleri orta ya da zayıf…
Meseleye nereden baktığınız çok önemlidir.
Bir son mu bir başlangıç mı?
Karneler aslında yeni başlangıçların durum tespitidir.
Asla bir son değildir.
Öğrenciler, veliler karneye böyle bakmalıdır.
Her karne döneminde yeni bir başlangıç yapmalıdır.
Başarılı olmak için canla başla çalışmalıdır.
İyi tatiller…