Çocukluk yıllarında gelmesinden en çok mutlu olduğumuz hiç şüphe yok ki dini bayramlarımızdan Ramazan Bayramıydı. Biz Şeker Bayramı derdik. Ayrı bir sevinci, mutluluğu, heyecanı vardı. Akrabalar arası gezmeler, bayramlaşma ziyaretleri, çocukların büyüklerinden aldığı bayram harçlığı , şekerler, tatlılar Ramazan Bayramı'nı özel yapandı.
*
Yine bir Ramazan Bayramı haftasındayız.
Ancak bu Ramazan Bayramı bugüne kadar yaşadıklarımzdan farklı.
Yasaklı, kısıtlamalı, sokağa çıkmadan kutlayacağımız bir bayram olacak.
Akraba, konu komşu ziyareti malesef olmayacak. Çocuklarımız bizler gibi bayramlaşma ziyaretleri yapıp tadını alamayacaklar.
Geleneklerimizi yaşatamama adına üzücü olmakla birlikte sağlığımız için zorunlu.
Aman dikkat edelim.
Hepimizin yakınları, komşumuz, birçoğumuz ailesinden sevdiklerini bu salgında kaybettiler.
Malesef, genç, orta veya ileri yaşlarda insanlar beklenmedik bir şekilde aramızdan ayrıldı. Ne Ramazan ayını yaşayabildiler, ne bayramı görebildiler.
Tedbirli olmaya devam edelim. Gevşeme yapmayalım.
*
Sosyal medyadan da olsa, görüntülü, sesli bayramlaşma niyetiyle yakınlarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı aramakta, hal hatır sormakta özen gösterelim.
Yaşam çok kısa.
Gönül kazanarak, güzel sözlerle gönüllere girerek bir yaşam sürdürelim.
İnsanları düşüncelerinden, fikirlerinden, dünya görüşlerinden dolayı ötekileştirmeden birleştirerek, her yaratılanı yaratandan dolayı severek günlerimizi tamamlayalım.
Hani arada dilimizde dolaşan bir söz var.
"Bu dünya Sultan Süleymana kalmadı" deriz.
Güç, hırs, zenginlik, çok para, varlık, hanlar, hamamlar, katlar, binalar, saraylar hepsi dünyada kalıyor.
Böylesine varlıklarının sınırını bilemeyecek kadar zengin hayat yaşayanlar sıradan yaşam sürdürenlerden daha farklı olabilir.
Ama sormak lazım acaba mutlular mı, huzurlular mı?
İnancımızda var olan "hesap'ı verebilecek kadar alın teri karşılığı dünya yaşamı yaşadılar mı?
*
Şimdiden Ramazan Bayramı'nızı, çocukluğumuzun Şeker Bayramı'nı kutluyorum.
İyi bayramlar.
*
Anneler günü...
9 Mayıs "Anneler Günü"ydü.
Bir anne olarak annelerin ne denli çocuklarının hayatıda değerli olduğunu hepimiz biliriz.
Hangi yaşta olursak olalım her zaman anneye ihtiyaç duyarız. Onların yaşadığı dönemde varlığı, seslendiğimizde sesimize karşılık vermesi belki bugün annesi yaşayanlarımız için sıradan gelebilir. Ama annelerini kaybedenler ne büyük kayıba uğradıklarını kaybettikleri zaman farkına varıyorlar. Her iki annemi daha erken yaşta kaybetmiş biri olarak derim ki, aman annelerinize çok sevin. Ellerini bırakmayın. Bunaltıncaya kadar "annem" deyin.
Bilin ki annelerin yanında çocukları hiçbir zaman anne yada baba değil, onlar hep çocuktur, çocuğudur.
Bu arada ülkemizde malesef ne acıdır ki annelere, kadına şiddet devam ediyor. Daha bir kaç gün önce ruh hastası biri tarafından 8 aylık hamile anne 2 yaşında bir çocuk ardında bırakarak eşi tarafından boğazı kesilerek yasamdan koparıldı.
Malesef anne ölümlerine, kadın ölümlerine çare bulunamadı.
Ülkemizi yöneten siyasi irade, bilim adamları, sosyologlar, hukukçuları ve ilgili çevreler biraraya gelip bu soruna çare bulmalılar.
2021 yılının anne, kadın kayıplarımızın rakamına ulaşamadım. Ama 2020 yılında 527 anne, kadın erkek şiddetiyle yaşamına son verildi.
Son 6 yılda ise bu sayı 2 bin 851.
Nedeni ne olursa olsun bu tablo ülkemize hiç yakışmıyor.