Bu aralar memleketimizin farklı köşelerine birazda zorunluluktan dolayı geziyoruz.
Geçen hafta Anadolu'nun merkezi Kütahya ziyaretimin ardından bu haftayı ülkemizin en çok nüfusuna sahip İstanbul'da geçirdim.
Büyük kızım İstanbul Beykent Üniversitesi'nde mimarlık eğitimi aldı. Başarıyla tamamladığı okulundan 2020 yılında mezun olmasına rağmen mezuniyet töreni salgın hastalık, pandemi dolayısıyla gecikmeli yapıldı.
İki evladımın aynı ay içerisinde mezuniyet töreninde bulunmak, yılların mücadelesinin ardından cübbe giydirip yaşam yolunda yeni bir başlangıca adım attıklarını görmek inanın bir anne olarak mutluluğun en yücesi, en güzeli...
Dilerim tüm anneler yaşadığım duyguları yaşarlar.
Allah çocuklarımıza sağlık, başarı, hayat mücadelesinde kolaylık versin. Bahtları güzel olsun.
*
İstanbul dünyanın en büyük metropol kentlerinden biri.
Tarih, medeniyetler şehri.
İmparatorluklar başkenti.
Kimi görüşlere göre dünyanın merkezi.
Asya kıtası ile Avrupayı birbirine bağlayan önemli geçiş noktası.
Dünyadaki çok sayıda devletten daha fazla nüfusa ve yüz ölçümüne sahip.
Şehrin nüfusu son sayımlara göre 16.5 milyon. 216 ülkenin 145'inden daha fazla nüfusu var.
Sürekli her yerden göç alıyor, nüfusu artıyor. Yabancı nüfusun tam sayısı belli bile değil.
Örneğin, önemli bir dünya ülkesi Hollanda ve Belçika'nın nüfusundan daha fazlası İstanbulda yaşıyor.
Biz Ordulular da İstanbul'dayız. Ordu'dan daha çok hemşehrimiz bu kentte yaşıyor.
*
İstanbul'da iki ayrı yaşam biçimi var.
Zenginler ve yoksullar.
Geçmişten günümüze bu olgu hiç değişmedi.
Zenginler saraylarda, konaklarda, en güzel semtlerde, en güzel manzaralı bölgelerde yaşıyor. Korunaklı villalarda, apartmanlarda, siteler, rezidanslarda oturuyor.
Mesela, İstanbul Boğazı'nın iki yakasında, boğaz, deniz manzaralı yamaçlarında zenginler sahiplenmiş.
Yoksulları ise şehrin geriye kalan her yerinde...
*
24 saat uyumayan bir şehir.
Her yer hareket halinde.
Karası, havası, denizinde sürekli insanlar bir oradan bir oraya koşuşturuyor.
Taşı toprağı altın denilen İstanbul'da bugün sokaklarda daha çok yabancılar görüntü veriyor. (Suriyeli, Afganlı, Afrikalı...)
*
Dünde şairlere, yazarlara, sanatçılara ilham veren, duygular yaşatan İstanbul yıllardır ilham vermiyor.
Bugünün İstanbul'u yaşattığı duyguları zenginler dışa vurmayıp, yaşadıklarını surlara benzer korunaklı binalarına hapsetmişler. Yoksullar ise acılara gizleyip, ekonomi ile verdikleri yaşam savaşı da kaybetmişler...Dünde "Arabesk" yaşam biçiminde buldukları teselliyi şimdinin İstanbul'unda sokaklarda "Araplarla" geri atık toplamada, sanayide, konfeksiyonda birlikte çalışmada bulmuşlar.
*
Bundan 80 sene önce şairlere sınırları olmayan uçsuz bucaksız duygular yaşatan İstanbul'da Orhan Veli Kanık'dan sonra bu güzellikte bir başka İstanbul şiiri yazılıp okundu mu?
İstanbul’u Dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.